BAS TUŞA
Evvel zaman içinde bir hükümdar varmış. Karardıkça karartan. Karardıkça güçlenen. Bu masalın sonu bitmiyor. Eskimiyor. Değişmiyor. Gerisini de hepimiz biliyoruz. Biliyoruz değil mi?
*
Bugün günlerden ne? Saat kaç ? Güneş doğdu bile. “Hazır mısınız?” diye sormayacağım. Ne de olsa yasaklar hazır. O zaman hadi uyanın.
*
Nereden başlasak? Elinizden alınan haklardan mı? Yoksa özgürlüğün sadece bir rüyadan ibaret olmasından mı?
Bas tuşa. Özgürlük mü? Haklar mı? Çek fişi. Sen mi? Bir köşede otur izle.
Uzun süredir düzenli olarak hayatıma kazandığım, biraz da zorla kazandırıldığım bir duygu var. Bir süredir şaşırmıyorum. Yeni bir alışkanlık. Yaşamın devamı için verdiğimiz mücadelede karşımızda her an hazırda bekleyenlere karşı gelmek için özellikle şaşırmıyorum.
Çünkü burası her gün daha geriye gitmek için inat edilmiş yasaklarla dolu bir hapishane. Bu hapishaneden bazı sesler de gelmiyor değil. Tavsiyeler ve hatta şakalar. Kendisine değmeyenin, kendisinden çok uzakta olduğunu sananların yarattığı bir cehennem diyebiliriz. Elinden alınan haklarının ve özgürlüğünün kendisinden ne kadar uzakta olduğunu bilemeyecek kadar uzaktan gelen cümlelerle dolu bu cehennem. Cehennemin kahramanlarına ara verip dönüyorum bu tarafa.
*
Çeşitli tanımlar, sıfatlar diziliyor bu ülke için. Hepsini masadan iterek başlıyorum. En dibe. Çünkü hepimiz ve hepimiz oradayız. Özgürlüklerinin arkasından el sallarken şakalar yapan da burada. Mücadelesiyle yaşayan da. En dipte, en karanlıkta.
Ve sen konuşma. Sus. Çünkü birilerinin keyfi yerinde. Nasıl olsa bas tuşa.
Rutin haline gelmiş engeller, yasaklar etrafımızı sıkı sıkı sarmışken benim de bu ülke için bir tanımım var. Her gün mücadele verdiğimiz bu koca yer, her gün seni yok etmek için heyecanlanan bir tahakküm ülkesi.
Ne kaçmak mümkün ne de bir köşede saklanmak. Her yeni gün, bir önceki günü aratırken türlü engellerle karşılaştığımız bu yolculuğumuzda engeller bitmezken Philippe Sollers’in cümlesiyle bitiriyorum:
“Evet, gece oldu ve başka bir dünya doğmakta. Haşin, sinik, kara cahil, hafızasız, akla ihtiyaç duymadan dönen bir dünya… Dümdüz edilmiş, yassılaşmış, adeta perspektif ve kaçış noktası yok edilmiş… İşin tuhafı bu dünyanın yaşayan ölüleri öncekinden geliyor…”