TOPLAYICILAR
Onları tanırız, biliriz çoğu zaman. Bazen sessizce yanımızdan geçerler. Ne gece ne gündüz fark etmez. Aslında hepimizin varlıklarından haberimizin olduğu insanlardan bahsediyorum. Hepsinin ayrı dünyası, hikâyesi var. Biraz daha yakından anlamak, anlayabilmeye çalışmak için kendimizi de içine katmak istersek ve belki bu sefer görmek istersek onları, “Les glaneurs et la glaneuse" yani bize “Toplayıcılar” olarak çevrilen adıyla Agnes Varda filmini izlemeye koyuldum.
Varda’yı ne kadar övsem ne kadar sevdiğimden bahsetsem de yetmez ve yorulmam, bu konu kesin. Bu sefer kendisini de dâhil ederek bu mükemmel filmi çıkarıyor. Bir bir gördüğümüz toplayıcıların arasına kendisi de onlardan biri olarak katılıyor. Varda’nın kamerasına alışkınsanız birbirinden ilginç insanlara, manzaralara da alışkınsınızdır. Bu sefer bizi Fransa’ da patateslerin arasında bırakıyor. Patates ve tüketim çağının yarattığı sınıf farkıyla oluşan insanlar arasındaki dağların bağlantılı olduğunu söylesem… Eminim patates ve kocaman bir dönemi anlatmak anlamak kolay gelmeyebilir ilk duyduğunuzda. İşte bu yüzden Varda kamerası ve canımız Varda.
Toplayıcılık dediğimizde çok çok eskiye gittiğimiz, aklımıza bitki kökleri, meyve toplayan kadın imgeleri gelir. Bu belgeselde sadece kadınları değil, erkekleri de görürüz. Çünkü benim bahsetmek istediğim hayatta kalmak, açlık ve parasızlık yüzünden mecbur kalınarak yapılan bir toplayıcılık. Türkiye ve dünyanın neresinde olursak olalım, yaşayan biri olarak açlık ve yokluğun ne demek olduğunu anlamak için sizin zor şartlarda yaşamanız gerekmiyor sadece. Sokakların kendine ait bir dili var. O sokaklarda karşılaştığımız yüzlerin pek çoğu aynı yokluğu görmemize yetiyor günümüzde. İnsan dönüştüğü için ve hepimizin hayatta kalma çabası ve amacı olduğu için yüzyıllardır gittiğimiz bir yolun mücadelesi var. Tarihin en başına gidelim. İlk insandan bu zamana kadar hâlâ içgüdülerimizle tırmanarak uzun bir yol içindeyiz, gitmeye de devam ediyoruz. Toplayıcılık kavramı da burada devreye giriyor. İçgüdülerin ve toplumunun birleştirdiği toplayıcılıkla eşitsizlik ve sınıfsal mücadelesine bambaşka bir yerden baktırıyor.
Varda’ya gelince… Bu konuyu sanatla birleştirip tüketimi ve sınıfsallığı birleştirerek dehasına hayran olmak kalıyor. Toplayıcılığı sadece antropolojik ve tarihsel olarak incelemekle kalmak eksik kalırdı. Modern dünya ve toplumun tüketim hızından ilişkilendirerek anlamak hikâyelerini, hikâyemizi anlamak için varoluşsal bir yoldan anlatıyor. Bunu yaparken -ki etkileyiciliği kendisinin de iyi bir toplayıcı olmasından geliyor- elbette. Ondan daha iyi bir toplayıcı da olamazdı zaten. Varda’nın gözündeki toplayıcı inatçı ve tutumludur. Kendi hassas ve özel dünyasını da eklemeden duramadığı gibi gizli gizli bizimle konuşmayı da ihmal etmiyor.
“Çürümüş, atılmış, bozulmuş, küflü şeyleri ve çöpleri çekmeyi seviyorum.” der Varda. Çünkü o kamerasından hep çok daha fazlası.