İlkay Adalıoğlu | RTÜK’ÜN DERDİ NE? | Güney Gazetesi Mersin
İlkay Adalıoğlu

RTÜK’ÜN DERDİ NE?


Benim yerli dizi beğenim ‘Bizimkiler’, ‘Süper Baba’, ‘İkinci Bahar’la son buldu.

Tabi ki bunca yıl farklı yapımlar ortaya kondu ancak topluma pompalanan ayrıştırma, çatışma galip geldi. Ortalığı entrika ve şiddet düzeyi yüksek tuhaf ‘şey’ler bastı.

 

“Yerli dizi mi asla izlemiyorum..!” diyenlerden değilim. Ama ne yalan söyleyeyim dijital platformlar hayatımıza girdiğinden beri uzun bakışmalı, buz gibi ortada olup her nasılsa bir türlü anlaşılamayan gerçeklerden yol alan senaryolar, ağalı, beyli, vurdulu kırdılı, entrika çanağı televizyon dizilerinden sıkılalı epey oldu.

 

Tam klişelere boğulmuşken Ozan Güven’in muhteşem performansıyla parmak ısırttığı ‘Fİ’ imdadıma yetişti. Kitabını da okumuştum. Ancak dizi müzikler ve akışkan oyunculuklarla şaşırttı, etkiledi, hafızama çakıldı. En iyilerde başı çekti.

 

Netflix yapımı ‘Bir Başkadır’ doğal diyalogları ile cepheleşmiş topluma ayna tuttu. Kendini izlettirdi. Ancak iyi eleştirilere karşın nedense ikinci sezon bir türlü gelmedi.

 

Bununla birlikte sayısız yerli yapım dijital platformlarda fazlasıyla boy gösterdi ama şu ya da bu nedenlerle beni sarmadı. Özellikle gizem, gerilim türündekilere birkaç bölümden fazla katlanamadım. Hala bu dalda çok yol kat etmemiz gerektiği eleştirisini sunmakla yetineyim.

 

Yıllar evvel Hülya Avşar’la girdiği bir polemik sonucu köşe yazılarını okumaya başladığım Perihan Mağden’in ‘Biz Kimden Kaçıyorduk Anne?’ adlı romanını bir çırpıda okuyup beğenmiştim. Hikaye ve karakterler hafızamdan çıkmamıştı. Geçenlerde dizisi de yapıldı. Çok da iyi oldu. Hele ki Melisa Sözen gibi muhteşem bir oyuncunun ana karakteri canlandırması beni daha bir heyecanlandırdı. Bir gecede, tek solukta bitirdim. Son yıllarda gösterime giren yerli yapımlarda başı çeker yorumumu eklemeden edemeyeceğim.

 

Dediğim gibi televizyondan kopalı çok oldu ancak RTÜK geçenlerde öyle bir şey yaptı ki yıllar sonra bana TV başında çekirdek çitleyerek dizi izlemek nasip oldu.

 

Tamam Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) kendini yargı yerine koyarak Tele 1’e, Halk TV’ye yani bağımsız haber kanallarına cezalar yağdırıyor hatta ekran karartıyordu ama Show TV’de yayınlanan ‘Kızılcık Şerbeti’ adlı yapımı neden hedefe almıştı?

 

Haberler, takip ettiğim gazeteciler bu cezadan bahsetmeye başlamıştı.

İzlemek şart oldu. Baktım 21 bölüm çekilmiş.

 

Neyse ki bizim evde tüm dizileri takip eden annem vardı da önbilgileri edinip 18. bölümden bodoslama bir giriş yaptım.

 

Yerli yapım, mütedeyyin, zengin bir aile ile seküler yaşam tarzını benimsemiş orta sınıf ailenin hayatlarının birleşmesiyle başlayan olaylar zincirini içeriyor.

 

Son söyleyeceğimi baştan ifade edeyim, RTÜK’ün derdi ailesinin zoruyla evlendirilen türbanlı genç kızının özgürlük mücadelesi olabilir pekala fakat bana kalırsa  sıl mesele birlik ve beraberlik vurgusunun öne çıkması.

 

Hemen en çarpıcı bulduğum örnekle başlayayım. Hazır ramazan ayında iken düşünce yapımızın katılığına da ışık tutar belki.

 

Geleneksel ailenin temsilcisi erkekle laikliği savunan öğretmen kadın dışarda yemek yerken yan masadaki turistler içki içerek kendi aralarında eğleniyor. Orucunu açan Müslüman grup, bu duruma tepki göstererek ‘saygı’ beklediklerini yüksek perdeden ve son derece ‘saygısız’ tonda belirtiyor. Öğretmen Hanım da dayanamayarak duruma el atıyor ve herkesin inancının kendini bağladığını, bir masa iftar açarken bir masanın rakı içilebileceğini ve bunu kısıtlayan her türlü kafa yapısının günümüzde geçerliliği olmadığını anlatıyor.

Öğretmene destek çıkan sevgilisine yakın arkadaşı atarlanıyor.

“Sen çok değişmişsin kardeşim. Eskiden iyi bir Müslümandın. Ne oldu sana böyle?” Diyor.

Adam ağırbaşlılığını koruyarak,” Değiştim kardeşim. İnancımdan bir gram eksilmedi. Ancak kimseyi yaşam biçimi, inanç sistemi üzerinden yargılamamayı öğrendim..!yanıtını veriyor.

 

İşte kilit burada çözülüyor.

Saray rejiminin baskı aygıtı haline gelen RTÜK’ün derdi tam da burada gizli.

 

Diyaloglarda de sık sık ‘hoşgörü’ lafı geçiyor. Buraya nedense takılmadan edemiyorum. Hoşgörü içinde tahammül etmeyi barındıran bir kavram. Dolayısıyla psikolojiyi zorlayan duygu durumu. Oysa hoşgörü yerini umursamazlığa bırakmak zorunda. Başkasının yaşam biçimi bizi hiç mi hiç ilgilendirmeyecek zihniyete eriştiğimizde evrileceğiz. Gelişeceğiz…

 

Dizinin reytingleri ne alemde bilemem ancak çok izlense de az beğenilse de kıytırık bir diziden yayılan barış mesajlarına bile tahammülleri kalmamış.

 

Amaan ben de ne diyorum?

Başka nasıl kafa kesen Hüda-Par ve kadınlarla aynı masada bile oturmayan Yeniden Refah Partisi ile ittifak kurulur ki?

 

 



ARŞİV YAZILAR