TASARRUF TEDBİRLERİ VE KRALCILARIN BOL OLDUĞU ÜLKE
Davullarla zurnalarla geldik bugünlere… Derler ya sağır sultan bile duymuştu bizleri nelerin beklediğini….gel gör ki bizim sultanların duyması ( işlerine gelmediği için) mümkün olmadı..
Kaçınılmaz son gelince Süleyman Demirel’in “boş tencerenin götüremeyeceği hükümet” olmadığı sözünü günün sonunda sultancıkların bazıları hatırlamış olmalı ki ekonomi ile ilgili nas yolundan çıkıp bilimsel veriler(?) yoluna girmeye ve de tasarruf tedbirlerine başlandı (!?)…
Gel gör ki bu yolun hem bilimselliği hem de halkın tenceresini düşünme ile ilgili olan kısmı hem inandırıcı değil hem de boş , buna karşın “kamuda tasarruf tedbirleri” son derece gerçek ve o oranda da yurttaşın canına tak ettirecek çoklukta olacak görünüyor.
Son iki yılda hukuktan ekonomiye eğitimden sağlığa kadar yaşadıklarımıza bakmak böyle bir yargıya varmak için yeterli değil mi?
Bilimsellik kısmı ile halkın tenceresinde ne pişeceği kaygıları ve düşüncelerinin neredeyse hiç olmadığını bu ülkenin yurttaşları bilfiil yaşamıyor mu?
Ekonomide sağlıkta eğitimde hukukta varılan teşhislere ve bir de uygulanan tedavi yöntemlerine bakmak bile hem bilimsellik hem de kamuda tasarrufun kimin hanesine ne olarak yazıldığını/yazılacağını çok açık göstermiyor mu?
Değilse, bir ülkede aynı konu ile ilgili birbirinden tamamen uzak ekonomik veriler söylenebilir mi?
Bir ülke de bilmem kaç farklı enflasyon oranı olabilir mi?
En nihayetinde nicel verilerdir bunlar dolayısıyla sana bana göre değişmez örneğin suyun 100 santigrat derecede kaynaması gibi …yani o kuruma bu ölçüme göre değiştiremezsiniz bu bilgiyi..
Yahut
Bir ülkenin kasası bu kadar boş iken itibardan tasarruf olmaz diyenlerin ve şürekasının jetler, uçaklar ve araba filolarına sahip olmaları ya da kaç yerden maaş alıyor olduklarını bilemediğimiz adı bürokrat(?) milletvekili ,bakan olanların fütursuzluğunun nesi halkın tenceresini düşünme kaynaklı “kamuda tasarruf tedbirleri” kapsamında olabilir?
İnsanların en çok güvenmek istedikleri kamu kurumlarının( mahkemeler,sağlık,eğitim,vergi daireleri….) işlevselliğini kişilere özel değiştirebilen/uygulayabilen bir ülke de kamu mallarını peşkeş çekenlerin…. yok pahasına satanların… babalarının çiftliği gibi at koşturanların… yasa hukuk tanımadan al takke ver külah yapanların cepleri şişerken ülkenin kasası da o oranda boşalırken ses çıkarmayanların “kamuda tasarruf tedbirleri”ni halkın yararına çıkardıklarını sanmak nasıl bir kafada olmayı gerektirir?
Söyleyeyim
Öğretmenlerin çaycılarına göz diken.. tasarrufun bunlarla olabileceğini sanan dolayısıyla beyinlerini oluşturan neuronlardan sayısal ve işlevsel olarak kuşku duyacağımız kafada olma ile mümkün olabilir.
Ancak bu ülkenin karın ağrısı olan bir mesele daha var ki o da
kraldan çok kralcı olanların bolluğu……..
O nedenle bu tipler kolay olan ve çapları yettiği kadarıyla işe başlarlar.
Öğretmenlerin çaycılarına göz dikmeyi de böyle değerlendirmek gerekir.
İşte aynı tornadan çıkmış bu tipler; maaşını almadan vergisi kesilen memurun ya da on bin lira maaşa mahkum edilmiş emeklinin tasarruf yapmasıyla işlerin düzeleceğini ve de işin içine bilimsellik ile tencere hikayesini de yerleştirerek alarm verme noktasında olan ekonomik krizi sözüm ona çözmüş olacağını sanırlar…kralcı çünkü
Oysa o gözlüğü bir çıkarabilseler bir etraflarına bakıp ta görebilme yetisine ulaşabilseler,
Anlayamayacakları kadar kaynağı belirsiz ve vergisi olmayan servetlerin cirit attığı canım ülkede
Gerçekçi tasarrufun ne olması gerektiğini belki ayırt edebilecekler ama Kralcı olmak daha çok işlerine geliyor…
Yoksa kimin aklına gelir de öğretmenin kendi parası ile aldığı çayı, şekeri, bardağı…kamu tasarrufu diye yasaklama konusu edilebilir ki!
Ancak KRALIN kulaklarını çektiği kralcıların…