Ekin Canaran | BİR GÜN | Güney Gazetesi Mersin
Ekin Canaran

BİR GÜN


Koca tepeler, koca dağlar önce yüzünüzü çevirin bana. Sonra size bir sözüm var.

İçimden söylediklerim daha büyük sesle ağzımdan çıkacak size.

“Bu şehir içi insanlarla dolup taşan koca bir mezarlık.” Ne hüzünlü ne yıkıcı gelir kulağa. Dahası sırada. Sürekli ağlayan, içi dışından belli olmayan, kaskatı kesilmiş vücuduna yapışan ceketleriyle dolu koca mezarlar. Toprağın içinden çıkmayanlar evlerinin kapısını açıp sessiz sedasız karışıyor ışıkları yanmayan mahallelere. Bu sabah biri daha geçip gidecek yanımdan. Yüreğe bir darbe.

 

*

 

Tam olarak ne olduğunu anlamaya çalıştığım her gün, her dakika arasında mekik dokuyorum. Kendini sorgulatan cümleleri kabul etmemek ne güç. Zaman bir nehir gibi akıyor. Bazen tersine. Bazen etrafa taşa taşa.

 

Lafı evirip çevirmeden, dümdüz söyleceğim cümleleri diye tembihlemişim kendimi. Ayağımın dibindeki, gözümün önündekinden kaçmamayı da tembihledim. Sabah uyanır uyanmaz başladı içerideki kavga.

 

Hep bir soruyla başlıyor ya her şey. Malum soru. Bizi, beni senin yanına bırakıyor.

Gerçeklerden rüyaya atladığım bir gece rüyamda bir kilit açarken buluyorum kendimi. Kapıyı açmak için zorluyorum. Karşımda büyük cüsseli bir adam tam cevap vermeye yeltenecekken sorusuyla beraber kayboluyor. O günden beri elimde kilit kapının önündeyim.

 

Cevabı bulmadan soruya dönünce zorluklar sırta geri yapışıyor. Neresinden tutsan düşer, kırılır. Yaşamları yıkarak, bizi kül edene kadar, yaka yaka soruyor: Na-sıl-sın?

Küller evde yerde. Küller balkondan caddeye atlıyor. Küller üst üste birikerek bir yaşama kavuşacak mı? Yaşamı dağıtanla yaşamı yakınlaştıran bir gün yaşıyorum anladım. Ayağımın dibindekileri odanın köşesine atmayı iyi bilirim de gözümü kapat aç geldim yine aynı yere.

 

Sokağı gören camdan öğle vakti yolun başına gelen yaşlı teyzeyi arıyor gözüm. Üstüne büyük gelen elbisesiyle çöp kutusu başında bakar durur. Gözüne kestiklerini seçer. Arada insanlar bakar elini çeker. Göz göze gelmeden başını eğer. İnsanlar gider ve sonra yine başlar karıştırmaya. Alışılmadık değil. Alışıldıkça daha çok yakıyor.

Her gün olan her gün olmayan şeyler için dertlenmek insanı bir kalbi olduğuna inandırıyor. Bir kalbi taşımak değil, var olan kalbi yaşatmak için dertlenmek gerekiyor.

Kilitler elde kapılar açılmazken şimdi vakit tamamdır.

“Bazen her şeyin bitmiş gibi göründüğü bir anda, bizi kurtarabilecek bir uyarı gelir; hiçbir yere açılmayan bütün kapıları çalmışken, yüz yıl boyunca nafile aradığımız, istediğimiz yere açılan yegâne kapıya bilmeden çarparız ve kapı açılır.” (Proust/Yakalanan Zaman)

 

*

 

Gece olunca başladı yağmur. Işıkların arasından önce sokaklara hafif hafif yağar. Yanmış kalplerin üstüne çöken bir nimet gibi doğar geceme.

 



ARŞİV YAZILAR