Ekin Canaran | YARALARI AÇALIM | Güney Gazetesi Mersin
Ekin Canaran

YARALARI AÇALIM


Günaydın cama vuran ağaç…

Günaydın sevgili kumru...

Bir aile geleneğine dönüşen kumru besleme görevi, dedem ve annemin ardından bana kaldı. Mutluluk ve hüzün bir arada.

*

Biraz öncesi, yani gözümü açtığım an uykudan uyandıran, senin başka bir parçan izin almadan dalıyor hayatına. Kalbimin atışını hızlandıran da, kalbimi ezen de aynı. En çok yine de dünyayı sevsem de hapishanenin ta kendisi. Dünyada olup bitenin yanında sokakta gördüğüm kediye ayrı, yaşamla bir ileri bir geri mücadele edenlere ayrı biriktiriyorum yaşları. Sonra bir rüya, bir tanıdık ses dökülsün yaşlar. En yukarıdan, en aşağıya…

*

“Sabah sabah sırası mı?” diye sorsam da kendime belli, yine tam zamanı. Oturduğun yerden kaldıran, evdeki havanın kokusunu değiştiren, peşini bırakmayan birtakım hisler topluluğu. Zamanla, yavaş yavaş ama sancılı bir ağrı. Kalpten başlayan, kendini büyüterek, en sonunda tüm vücuda yayılan bir ağrı. Ne tesadüf ki dünyanın öbür ucunda, karşı sokaktaki evde de durum aynı. Bir rahatlık hissi gelmiyor değil. Geldiği gibi de basıyor düğmeye. Bu ağrı, bu his dünyada adım atan, nefes alan,  yaşayan her canlının kalbine ilmek ilmek işlemiş. Bir gün bu ağrıyı hissetmezsem korkarım kendimden. Tuzağa düşme. Kumruya selam ver.

*

Bir odadan diğer odaya geçerken bir film daha bitti. Gerçekliğin büküldüğü bu rüyalar âleminde. Éric Rohmer hep iyi geldi. “A Summer’s Tale” günü ve filmi aynı sıcaklığa getirdi. Koca insanlar, aynı günde takılanlar, çok konuşanlar, sıkılanlar, anlaşamayanlar ve korkanlarla aynı anda yaşamı hatırladım. Hayata izin verip odamda buluşturdum. Pencereden hafif sıcak bir esinti girdi. Öğleden sonra henüz güneş gitmemişken gökyüzünde bir hava vardır. İşte o saatleri çok severim. Pencereden bakarken filme Gaspard’a geri dönüp şu cümleleri hatırladım: “Ben hâriç etrafımdaki herkes canlıymış gibi hissediyorum. Şeffafım. Görünmezim. Diğerlerini görüyorum. Ama onlar beni görmüyor.”

Rüzgâr, saçlarıma ve yüzüme dokunurken bir filmin içinden gelip seni tutanları andım. Aniden gelen gölgelerin sesini bastırdığı dakikalara, günlerin aksine soruları aynı olanlarla karşılaşmak yeniden iyi hissettiriyor. Tüm bunlar olurken elini başımın üstünden ayırmayan Agnès Varda aklıma geldi. “Mur Murs” da geçer: “… Sanat mı hayatı taklit ediyor, yoksa hayat mı sanatı bilemediğimiz gibi.”

*

İnsanlar ve ilişkileri içimizdeki eksiklikleri tamamlamaya yetmezken kalbin biliyor. Bazı hikâyeler anlaşılmıyor. Bir sıkıntı vücuda girdi mi olaylar gelişiyor. Mart sıkıntısı, nisan sıkıntısı derken aylar üst üste bindi. Bir gün dünyadan düşerken diğer gün yeniden uyandıran her şey için filmlerde buluşma teklifi yapıyorum. Sıcaklık artıyor. Yaraları açalım.

Başını biraz kaldırınca gördüğüm evlerin arkasında gözümü alan ışıktan başka bir şey düşünmek istemiyorum. O ışık, bugün ağaçların arasından tam kalbime ulaşıyor.

 



ARŞİV YAZILAR