HER ŞEY BİRAZ DAHA UZAK
Hava güzel. İçim sıkkın. Gündemi takip etmeyi azaltma kararım yarıda kesildi. Kişisel olarak iyiyim. Fakat mutsuzluk sonu gelmeyecek bir adım. Kâbusun içinde mahsur kalmaya bir adım daha yaklaşmak ise gittikçe, her gün daha hızlı. Koca, ışıksız bir tünel uzaktan sonu görünmeyen. Durmadan yavaşlamadan koşmaya başlasan da en tepeden gözlerini sana dikmiş bakarken buluyorsun sana dayatılan mutsuzluğu. Çünkü başının içinden çıkmayan, sana ait olmayan haksızlıkların öfkesi ve çaresizliği büyüyor önce gözünün önünde, sonra kafanın içinde. Koşmaya başla şimdiden arkanda bırakmak için. Öyleyse koşmaya başladığınızdan ne kadar zaman sonra yorulursunuz? Bazen odanın içinde, bazen ıssız yollarda, bazen de insanların içinde koşmaktan bahsediyorum. Çok düşünmeye gerek yok. Hepimizin her gün kendisini de götürmek zorunda olduğu her yerde koşuyoruz. Arasından, yanından sessizce geçip gitseniz de aynı havanın hepimizi içine sıkıştırdığı yüzlerimizden belli. Her şeyin olabileceği ve her şeyin olamayacağı bir dünya kuruldu. İnternette biraz gezinince kara kara düşündüğümüz birçok duygunun ne kadar eskide takılı kaldığını okudum saatlerce. Değişmeyerek değişimi arzulayan, hep aynı şeyleri konuşan, kendi yerini bulmaya çalışan bir grup insan.
Umutlar, fanteziler masallarda kaldı. En azından bugünlük. Elimizde ne var hayatta kalmak için? Dik yokuşlarda koşanlar, yokuş aşağı düşenler. Hepsi de biziz. Hepimiz aynı kişiyiz. Aramızdaki sınırlar da, engeller de kalabalıklaşıyor. Kalabalıkların içine gizlenmekten taşan çaresizlik, korku, öfke, yalnızlık ve bir sürü, bir sürü kelime daha. Aynı kelimeyi çok tekrarlayınca anlamını kaybettiği gibi bu sefer tam tersi, ne kadar çok bağırırsak o kadar sesi topluyor. Ne kadar çok söylersek o kadar paylaşılıyor. Başka paylaşılan bir şey daha. Kiminin bacaklarında, kiminin kollarında, bedenine geçmiş yaralar. Karnınıza ağrılar giriyor. Üzerinize çöküyor. Kırılan parçaları hayallerinize duyduğunuz özlemle birleştiriyor. Bedenlerimize musallat olan yapışan ağrıları atmanın peşindeyiz her şeyin sonunda. Herkes kadar. Çünkü içimizde biriken gürültüler, aynı sesler, farklı sesler bir odanın içinde bekliyoruz. Oda evet. Minicik bir oda burası. Duvarlarını kendimizin oluşturduğu aynı ellerimizle bu düzenin içinde devam edebilmek için tek tek emekle oluşturduğumuz bir oda. Kalp kırılıyor. En çok da yine aynı duvarların arasında. Ve her şey biraz daha uzak bize. Günler geçirmek için değil yaşamayı arzulamak için geçmek istiyor. Bana gelince uyumsuzca bekliyorum.