Ergün Parlat | KARLI DAĞIN ATEŞİ | Güney Gazetesi Mersin
Ergün Parlat

Ergün Parlat

KARLI DAĞIN ATEŞİ


“Karşı dağdan kar getir / Mendiline sar getir.”

 

İnsan kırsalın huzurlu, kentin karmaşayla dolu olduğunu bilir, ama yine de kent yaşamını yeğler. Kent insana kendini kanıtlama olanağı sunar. Kent yaşamı, ilerideki bir tarihte ansızın doğuverecek baş döndürücü bir mucizenin sönmeyen bir umutla beklenip durduğu yerdir.

Fırtına kırdım, devirdim, sürükledim diye bir ağaca sevecen davranmaya başlamaz ki. Herkes için kendi öyküsü daha önemli. Bir insanın, çalışmakta olduğu işini kaybetmesi ne kötü şeydir.

Hep böyle oluyor işte. Bazı insanlar bazılarını sevmiyorlar ve onları cezalandırıyorlar.

İçimizdeki solgun şeylerin peşinden, derin bir sızı kalır.

Umar kesinlikle rastlantısal biri değil. Sıradan biri, herhangi biri değil.

Karlı dağın ateşi der ki; “Yanıyor bakışlarımın düştüğü yerler”.

Gökyüzünün senin için ne anlama geldiğini anlayan var mı, senin gökyüzünden güzel bir bulut geçmesinin?

Bazıları kalabalık fotoğrafların adamıdır. Bazıları ise tek bir kareye sıkışıp kalır. Ne yapsa, ne etse, ne o kareden çıkabilir, ne de orada çoğalabilir.

Özür dilenir de, çoğunlukla yanlış kişiden. Çünkü siz insanlara çok boyutlu bir perspektiften bakıyorsunuz diye onlar da size öyle bakmazlar.

Issız bir yer dingin, dinlendirici oluyordu kuşkusuz. Ama işin kötü yanı, orada sevdiğin insanlar da olmuyordu.

Ne zor şeydir insanın başkalarına anlatamadığı bir öyküyü içinde taşıyıp durması. Kolay kolay güvenli bir sığınak bulunamıyor başkalarının gölgesinde.

Nasıl ki bakışların rüzgarlısı olabiliyorsa, rüzgarın da bir bakışı olmalı. Görmesek de duyumsayabileceğimiz. Kimi insanlar vardır; bir alev gibi gelirler, buzdağları gibi giderler. Donarsınız.

Burası karlarla kaplı tepe. Burada bencilce tutkular yok, kabulleniş var. Doğanın bir parçası olmayı kabullenmek.

Sahnedeki bir oyuncunun hatasını hoş görebilir seyirciler. Ancak gerçek yaşamda oynanan oyunları kimseler bağışlamaz.

Çocukken, eğer istersek bantı başa sarıp her şeye yeniden başlayabileceğimize inanırdık. O günleri anımsadığımızda çoğunlukla gülüp geçsek de, gerçekte o yıllarda da durum pek de öyle toz pembe değildi. Acımasızdı. Bir türlü iyileşmeyen geleceğin yangıları o sıralarda sinmekteydi inceden inceye yaşamımıza.

"Yaşam -aslında- iyi ile kötü arasında değil, kötü ile daha kötü arasında bir savaştır" demiş Joseph Brodsky.

İnsan alışıyor işte, ister istemez. Durmaksızın yenilenip duran durum bu: İnsanları seviyorsunuz ve ardından  yeniliyorsunuz.



ARŞİV YAZILAR