ŞEKERPAREM, SÜZME BALIM…
İsterseniz öz eleştiriden konuşalım biraz. Nereden kopup geldiyse geldi, sorma şekerim, kurcalama orasını, kurcalama sivilceyi çıban edersin.
Zurnazen Paşa’dan beri süregelen bir alışkanlığımızdan dem vuralım.
Kimdir Zurnazen Paşa? Sen de biraz araştırmacı okuyucu ol canım ciğerim.
Alışkanlığımız şu:
“Açları toklardan çok, düşünenleri konuşanlardan az” memleketimizde okuyucular iyi, gazeteciler kötüdür oldum olası.
İzleyiciler iyi, televizyoncular kötü.
Dinleyiciler iyi, radyocular kötü.
Bu kadarla kalsa iyi!
Seçmenler iyi, partiler kötü.
Müşteriler iyi, bankalar kötü.
İşçiler iyi, patronlar kötü.
Biter mi, hiç biter mi? Burası Türkiye!
Futbolcular iyi, hakemler kötü.
Taraftarlar iyi, kulüp yöneticileri kötü.
İktidar partisi iyi, muhalefet partileri kötü.
Asil iyi, vekil kötü.
Erkek milleti? Hepsi aynı…
Kadın milleti? Ne de olsa tamamı, cümlesi, cemi cümlesi mükemmel. Eksiksiz, kusursuz, olağanüstü, harikulade!
Şekerim, diyeceksin ki, “Canaran sadede gel. Hangi makamdan tutturdun yine, anlayalım. Sepetindeki pamuk şekeri kaç para?”
Sordun söyleyeyim şekerparem, süzme balım, kazandibim:
Her iyilik bizden.
Her kötülük onlardan.
İşin şaşılası yanı, hep biz haklıyız, onlar hep haksız. Doğumdan ölüme!
Peki kuzum, haydi ben ipe dizilip kurutulmuş Amasya bamyasına döndüğümden anlamıyorum; sence de bir terslik yok mu bu işte? Sahi yok mu?
Her iyilik bizden.
Her kötülük onlardan.
Hep biz haklıyız,
Onlar hep haksız.
Tatlım şekerim, balım peteğim sanırım sorulacak soru şudur:
Açları toklardan çok, düşünenleri konuşanlardan az memleketimizde öz eleştiri denen meçhul ne zaman iyileşecek?”
Bugün yarın derken olmadı olmuyor peki ne zaman yataktan kalkacak?
Dilerim tez vakit iyileşir.
Bitirirken diyorum ki meyveli muhallebim:
Adam balıkçıya gitmiş… Balıkları tek tek burnuna götürüp götürüp kuyruklarından koklamış.
Balıkçı kızmış hâliyle:
- Ne yapıyorsun yahu, balık baştan kokar!
Adam gayet samimi, gayet sakin cevap vermiş:
- Baştan kokmaya kokmuş da kuyruğa kadar gelmiş mi ona bakıyorum!