İhsan  Toksöz | TEMCİT PİLAVI | Güney Gazetesi Mersin
İhsan  Toksöz

TEMCİT PİLAVI


 

Benim bazı konulara ilgi çekmek, gündemde tutmak ve kamuoyu oluşturmak için tekrar tekrar yazmak  gibi bir takıntım var.

Şiirsel bir dille kentimizi anlatan, sadece kentimizin, ülkemizin değil dünyanın bilmesi, tanıması gereken bir şair- öykücümüzün, halen Kanada’da yaşayan İlyas Halil’in kitaplarının tekrar basımı ve yayımı önerimi yazılarımda ve değişik platformlarda sıklıkla dile getiriyorum. Bu çok değerli yazarımızın kentimizde bile yeterince tanınmadığını gözlemliyorum. Kendisinden/ailesinden ve/veya varsa yayınevi telif sahiplerinden gerekli izin alınarak bu kitapların basım-yayımı muhakkak tekrar yapılmalı ve Türk edebiyat dağarına katılarak hak ettiği yeri almalıdır.

Bu projenin gerçekleştirilmesi için tüm kent kurum kuruluşlarını katkıda bulunmaya davet ediyorum. Metinlerin tekrar gözden geçirilmesi ve gerekli redaksiyonların yapılarak basıma hazırlanmasını elimden geldiğince ben yapmaya hazırım.  

Bu kentimizin ona ahd-e vefa borcudur.

TUZ DEPOSUNDAN TAŞ BİNAYA (İLYAS HALİL’İN AKKAHVESİ)

Bu konuda değerli dost Abdullah Ayan’ın yazdığı ve MBB Mersin Kent Kitaplığı dizisinde yeni çıkan Tuz Deposundan Taş Binaya (İlyas Halil’in Akkahvesi) kitabını okumanızı öneririm.

Ben yazarımızla tanışmak fırsatını maalesef bulamadım. Ne yazsam tanıtımım eksik kalacaktır.

Bu yüzden sözü, Mersin’in yakın tarihine tanıklık eden yazarımızın Mersin sevdasını ve eşsiz edebi tarzını alıntılarla ortaya koyan Abdullah Ayan’a bırakıyorum.

Selam olsun İlyas Halil’e…

Şöyle yazmış Abdullah Ayan:

“Şiir ve öyküleriyle yirmi beşi aşkın kitabının tümünde, dünyanın neresini anlatırsa anlatsın dönüp dolaşıp sözü Mersin’e, Akdeniz’e getiren; Kuzey Kutbu’ndan Afrika çöllerine, Körfez ülkelerine varıncaya kadar gittiği her yere dağarcığında bu kenti götüren; sonradan izlenimlerini kaleme alacağı her yeri Mersin’i içine katmadan anlatmayan birinin onca eserinden özet yapmanın, Mersin’i kırpıp paylaşmanın güçlüğü bir yana, imkânsızlığının da farkındayım. Eğer yazdıklarım ve onun eserlerinden paylaştıklarım birilerinin merakını karşılar, bazı kurum ve kuruluşları uyandırırsa kendimi bir şeyleri başarmış kişilerin bahtiyarlığına erişmiş addedeceğim.”

Benim işim daha da zor. Bir köşe yazısında alıntılardan küçük bir seçki sunarak nasıl tanıtılır ki İlyas Halil?  Okurlarım kitabı edinerek yazarımızı daha iyi tanıyabilir.

Rastgele sıralıyorum alıntıları - Çeşitli kitaplardan bir potpuri:

“Bahçe Mahallesi’nde 1947 baharı aşk meşk mevsimi oldu. Her sabah ağaçlardan gelen koku yüklü bir yel mahalleyi narenciye parkına çevirirdi. Meradan dönen inekler sarhoş. Memeleri süt dolu...

…Güneş Lâtin kilisesinden başlar Müftü Köprüsü’ne kadar her eve düğün dernek getirirdi o yıllar. Her yatak odasında gelinle damat. Bilhassa nisanda, mayısta bazen de şubat ayında.”

”O yıl delikanlı olduğuna sevinmişti Nihad. Mahallenin kızları güzel. Bacakları bir yıl öncesinden daha dolgun. Göğüslei daha iri. Dudakları daldan koparılmış kiraz. Yanaklar biraz kayısı. Hepsinin ıtır-gül kokusu saçında. …Sigara ucu kızıl yanıyordu Nihad’ın gözleri. Fatme’ye bakınca.…

Biliyor musun’ dedi; Fatme’yi yitirmeyeceğim, bir yolunu bulur döner bana. O beceremezse ben bir yol yapar bulurum onu. Fatme yel ise ben yaprak. Gittiği yere kadar uçacağım. Fatme dal ise ben sel. Fatme’yi denize taşıyacağım. El ele yer arayacak, yan yana var olacağız.”

“Mersin’deyiz. Yıl 1954 ile 1957 arası bir yıl. O günler gün değildi, sanki mangalda yakılan portakal kabuğu kokusu idi, duman yükseliyor, sonra yok olmuyor, anılara yerleşiyordu.

Bahar akşamları, boşalan atlar gibi portakal, limon kokuları basardı Mersin kıyılarını. Dağlardan kekik, denizden iyot, ovadan limon, kenti aşk cennetine dönüştürürdü.

Akşamları bahar yüklü rüzgârlar eserdi sokaklarda. Kavalların üflendiği bu zamanda gölgeler uzar, kuşlar toprağa değmecesine uçuşurlardı. Gökkuşağının yedi rengi koyulaşır, şekerleşirdi.”

“Saçlarında biraz gümüş, uzakta eski yıllarımızdan birkaç avare martı, yüzümde esmer bir ışık… Seninle sabaha kadar sohbet edince, uykusuz kalmak o kadar güzel ki?”

“On sekiz yaşımdaydım. O günler kekemeydim. Yalnız ellerimle anlatabilirdim şiiri sana.”

“1958 güzel bir yaz olarak başlamış ağır aheste geçiyordu. Mersin-Adana yolcu treni sanki… Yavaş yol alıyordu. Her gördüğü kulübenin, ineğin önünde duruyor, yolcu sanıyor, alıp götürmek istiyordu.”

“İkinci Dünya Savaşı başlamak üzereydi. Mahallemiz Akdeniz insanlarından yapılmış bir sebze çorbası. Kıbrıs domatesleri, Girit’ten patlıcanlar, Mısırlı mısırla hep ayni tencerede kaynıyorduk.”

“Boro, ‘bir iki ay mutlu olursun’ dedi, benimle evlenirsen! Mutlu olmak bizim mahalleye özgü bir şey değil. Koku gibi çarçabuk yiter, gider. Film gibi çabuk biter. Sonunda damağında acımsı bir tat. Çoluk, çocuk, yoksulluk olur olmaz yerde düşlerini böler. Beni dinle, işini sağlama bağla. Arabacı Mahmud’a var.”

“Madam Mari Giritli kasap Hüseyin’e ‘bana iki taşak sarar mısın?’ dedi. Oradakiler kızmadığı gibi aldırmadı da. Hüseyin ‘buyur madam’ diyerek iki koç yumurtasını sarıp uzattı.”

“Şubat’ın kısa günleri Mart’ı geç getirirdi sokaklara. Bahar, turunçlardan önce kızlarda başlardı.”

“Nar çiçekli yaz sabahları parke taşlı Uray Caddesi denizi soluna, kestane Torosları sağına alır koşardı. …Uray caddesi Mersin’i taze bir somun gibi ikiye böler. Mersin katıksız yaşanır yirmi yaşlarında. Nefes sebepsiz alınır, heyecanla verilir baharda.”

“O yıl Mersin savaştan habersiz bir çocuk cenneti idi.

Her ev, her okul, tıka basa çocuk.

Sokaklarda, parklarda gürültünün çoğu onların şarkısından.

Martta yaprak altında ak çiçek çocuk.

Nisanda yeşil tomurca velet.

Haziranda ham ekşi elma dalda.

Eylülde kızıl yanaklı elma, dal arasında. Yine aynı yumurcak.”

Bütün bir kasaba hep çocuktuk.

Arı kovanı idi o yıllar. Ekmek karne ile, ama aç değildik.

Şeker karaborsada. Yine de mutlu idik. Pekmez vardı.”

İlyas Halil’in yaşadığı dönemin Mersin’ini gözlerinizde canlandırabildiğinizi, şiirsel dilini bu kadarcık alıntı ile bir nebze içselleştirebildiğinizi umuyorum.

Mersin’in ilk kültür ve sanat mekânı olan Akkahve müdavimlerini sizler araştırınız diye ve büyüyü bozmamak için süreç içinde savaş yılları ve sonrasında yaşanan zor günleri anlatan bölümlerden alıntıları buraya koymadım.

Lütfen Abdullah Ayan’ın kitabını okuyunuz. İnternette sahaflarda İlyas Halil’in nadide kitaplarından bazılarını bulabilirseniz kitaplığınıza ekleyiniz.

Bu kitapların tekrar basımı için yazılarımda tekrar tekrar hatırlatmalar yapıyorum. Birilerinin kulağına kar suyu kaçırabildiysem ne mutlu bana. Ama bana ulaşan bir bilgi yok!

Ne diyeyim. Ben göreve hazırım.

Ses ver Mersin!



ARŞİV YAZILAR