YİTİK MEVSİM
Ağlamaktayken gülmeyi başarabilen o güzel insan, annemizdi. Değil mi?
‘Biten, yanık bir öyküye alışmaz bu yürek derdik,’ alıştı. Arsız mı arsız bir yürekmiş meğer. Değil mi?
Bu dünyadan ayrıldığımızda, kumların üzerinde bir izimiz kalacak mı dersiniz? Tıpkı boşa döndüğü için bir eylem yaratamayan bir bisiklet zinciri gibi, dolduramadığımız yaşamımızdan.
Bizler kötü bir zamanda mı doğduk, yoksa zaman hep mi böyle kötüydü?
Kimi insanlara karşı beslediğiniz güven ve hayranlık duygusu hep öyle kalmıyordu. En azından azaldığını görüyordunuz zamanla.
Sesleri sizden daha çok çıkanları, daha fazla hak talebinde bulunanları, daha özgür bir biçimde gezip dolaşanları görünce şaşırıp kalıyorsunuz. ‘Demek ki, dünya böylelerinin dünyası,’ diyorsunuz.
Anlam veremediklerinin anlam veremediğin sözlerini alkışlayan anlam veremediğin kalabalıkları görünce kendine, ‘Acaba bende mi bir anormallik var?’ diye sormaktasın benim gibi.
Kuşkusuz ve ne yazık ki, hepimiz güneş ışığı olamıyoruz. Çevrene yaydığın aydınlık bir mum ışığı kadar olsa bile, seni yere serdiklerinde, yeniden doğrulup ayağa kalkmak zorundasın.
“Zaten yeryüzünde gezinip duran yeterli sayıda güneş ışığı var” da diyebilirsiniz. Size hak veririm.
Kafeslerdeki kuşlar neden şakır bilir misin?
Keşke yarınların kaçınılmaz yıkımlarına hazırlayabilseydi bizi küskün anılarımız. Oysa hep eksik kaldığını gözlemleriz sabırla biriktirip durduğumuz önlemlerimizin.
İnsan yaşadıklarının tümünü başkalarına anlatamaz ki ve sonra unutursunuz kimi yaşadıklarınızı. Dahası kimi insanlarla konuşmak, ağır ağır okyanusun dibine batıyormuşsunuz duygusunu verir size.
Dürüstsünüzdür; savaşırsınız, yenilirsiniz ve gitmek zorunda kalırsınız. Açıkçası günün sonunda, size karşı zafer kazanmış olan kötü yürekliler yerli yerinde kalmayı sürdürürler. Böyle zamanlarda kış rüzgarlarının dondurucu, ödünsüz uğultusunu duyar gibi oluruz kulaklarımızda, gün ışığı soluklaşır.
…
İlkokul üçteydim. Taş binalı ilkokulun lojmanında kalıyorduk. Sabahleyin kalktığımızda, annem gaz ocağında pişirirdi çayı. Yanan gazyağının demlenen çayınkiyle karışan kokusu öyle hoş olurdu ki, mutluluktan başım dönerdi. Tüm yaşamımın en güzel kahvaltılarını işte o lojmanın mutfağında yaptım.
…
2
İnsanın insana üstün gelme çabası ve organize kötülükler bir gün bitecek mi dersiniz? Eksilerek çoğalmak hep bize düştü nedense, gidonsuz bisikletler ve ben sonra uçurtmamı indirip topladım. Cıvıldayan serçeler bıraktım erken sabahlarda gökyüzüne avuçlar dolusu ardından. O anda her şey bir anda aydınlanıverirdi, yer gök salkım saçak ışık. Mantar tabancalarından başkasını kullanmadım hiç. Ne kadar istesek de yıldızlar yalnızca bizim için parlamaz ki…
…
Efsanevi boğa güreşçisi El Cordobes –Manuel Benitez- şöyle diyor: “Boğanın iki boynuzu eşit güçte değildir. Bu nedenle boğanın sürekli olarak size zayıf olan boynuzu ile hamle yapmasını sağlamalısınız.”
Hep başka birinde bulmak isteriz aradığımız sevgiyi. Kalabalıkların içindeki herhangi birinde. Yıllardır sürmekte olan bu arayışımız hep var olacak.