Ekin Canaran | GÜNEŞ DOĞAR, GÜNEŞ BATAR | Güney Gazetesi Mersin
Ekin Canaran

GÜNEŞ DOĞAR, GÜNEŞ BATAR


Sizi bu aralar en sevdiğim aktivitemle tanıştırayım. Aktivite dediysem beklentiyi hemen düşürelim. Ülke şartlarında hem ekonomik, hem kolay bir şeyden bahsediyorum. Sürekli internette karşıma çıkan “kaygı bozukluğu” testlerine ben de dadandım. İçimde büyüyen stres ve artan kaygıları durdurmayacağını tabii ki biliyorum. Çıkan sonuçların günlük yaşantımda hayatımı daha iyi bir yere getirdiği de söylenemez. Bu testleri sevmemin tek sebebi var sanırım. O da bu testlerin yalnız olmadığımızı hatırlatması. Kulağa züğürt tesellisi gibi gelse de durumumuz biraz da bu aslında. Giderek artan kolektif stresimiz ve yalnızlığımız, insanları endişe etrafında birleştirmesi yetmezmiş gibi, koca bir kaygı ülkesi haline getirdi. İnsanlara ‘buyurun beraber doyasıya kaygılanın bakalım’ dercesine bir hayat sunmakta.

Ortadan ikiye kesilmiş bir ülkenin hangi kısmına daha yakınım ya da herhangi bir kesime yakın olmak zorunda mıyım orasından da emin değilim. Bildiğim tek bir şey varsa kendi adıma, güzel günlere bu coğrafyada kavuşamayacak olmamı hissetmem. Mücadele etmek, direnmek kodlarımıza işlenmiş olsa da her geçen gün katlanarak artan bu duyguları durdurmak imkânsızlaşıyor. Sadece sokağa çıkmak gibi basit bir eylemle gözlemleme fırsatı bulduğum birçok şey can sıkıcı gerçeklerle acımasızca karşılaştırıyor beni. Kendine ait bir hayatı, hayalleri olan kaç kişi var? Ya da kendini bir yere ait hisseden. Bu sorulara verecek cevaplarım uzun süredir bu ülkenin topraklarında yaşarken verilecek güzel cevaplar değil. Hepimizi avucunun içinde sıkan, hareketsiz bırakan soruların çözümlerini bilmemiz bir şeyleri değiştirmediği gibi, belki de çözümler çok uzun yıllar sonra başarılacak bir senaryoda olabilecek.

“Ne kadar kaygılısın testlerini” boşuna yapmadığım da belli oluyordur sanırım. Belki sorun biraz da sendedir diye düşünenler varsa eğer pozitif düşünmeye çalıştığımı itiraf etmeliyim. Popüler kültürün en son yarattığı dolandırıcılık olan pozitif düşünmeyle dünyanın muhteşem bir yer olacağı algısına bir an kendimi kaptırmadım desem yalan olur. Yeni bir insana dönüştüm mü tabii ki hayır. Bir düşünceyle değişebilecek kadar kolay olmadığını bildiğim gibi insanın umudunun getirdiği son noktanın bu olması da biraz çaresizlik tablosu. Kendi içimizdeki sorunlar ne olursa olsun, “coğrafya kaderimiz midir?” diye düşünmeden de duramıyor insan. Bu kadere boyun eğmemek için çabaladığımıza ama yeterince karşı çıkmadığımıza da çok eminim. Bu yüzden de kendime sığınacak bir liman bulmalıydım. Ben de yalnız olmadığım hissini kucaklamayı seçtim. Yalnız olmadığımızı, çok olduğumuzu ne kadar bilsem de bunun da bazen bir anlam ifade etmediğini yavaş yavaş kabul etme dönemindeyim. Bu duygular içinden çıkılmaz, çözüm bulunmaz bir sorun olarak kalmak zorunda olmamalı diye düşünen bir tarafım olsa da, gelecekte bizi nelerin beklediği senaryolar da aklımdan çıkmıyor. Çevremde bir sürü kişinin de aynı duygulara hapsolduğunu çok iyi biliyorum. Bu durumun yarattığı neyse ki yalnız değilimdüşüncesiyle hayata devam etmeye çalışıp, hayal kurmaya kendimizi ittirerek bu düzene ait olmaya çalışarak yaşatıyoruz kendimizi. Zor olsa da her yeni gün yeni bir umut taşır mı düşüncesi de kafama takılmıyor değil bazen… İşte o an MFÖ ses verir: “Bazen… Güneş doğar, güneş batar.”



ARŞİV YAZILAR