NEREYE GİDİYORUZ… NE OLDU BİZE?
Geçen hafta toplum olarak bir kez daha sarsıldık…
Ne oldu bize? … nereye gidiyoruz?...
Canım dünya kirlendi hem de koca bir kir torbasına dönüştü ne var bunda denilip geçiştirile bilinir mi bu yaşanılan?
Sabır ve hoşgörü öğretisi olan geçmişinden, hızla uzaklaşmaya başlamış bencil ve hayatın merkezinde sadece kendisi ve kendi istekleri olduğunu varsayan insan topluluğuna mı dönüştük/dönüşüyoruz?.....
Dünya böyle diyerek çirkinliklere ortak mı aranmalı?…
Yoksa sebepleri ve sonuçları irdelemek mi gerekli?....
Elbette ikincisi…yoksa herkes için bir gün bir yerde felaket anlamına gelir, toplumsal sakatlanmalar..
Bu nedenle
Eğitimi-öğretimi sadece diplomalar olarak görmeyi ve bu diplomaları alırken yeteneklerimizin göz ardı edilmesinin yaratacağı eksikliklerin yaşamdaki karşılığına kafayı takmamayı yani bu konuda verilenle yetinmeyi buna karşılık yaşamda her şeyin en iyisini ve en fazlasını istemeyi, kendi varlığı dışındakileri hiçe sayma ….
Üç beş dersin test ve şıklardan oluşan soruları karşılığında diplomasız genç, çocuk kalmasın moduyla planlanan eğitim sisteminin oluşması ve buna sessiz ve tepkisiz kalma….
Değilse aynı anne babanın çocuklarının farklı yetenek ve becerilere sahip olmasını normal görüp farklı ana babaların farklı donanımlarda ki çocuklarına /gençlerine tek tip bir eğitim sistemi dayatılmasını olağan karşılama…
Eğitimde fırsat eşitliğinde eşitsizlik terazisinin ağır bastığı bir ülke olup tüm gençlerini mühendis, doktor, hukukçu olacakmış gibi sisteme sokan ve bu meslekler dışındakileri pekte meslekten saymayan ve hatta küçümseyen bir eğitim sistemi ile saygının oluşmasını bekleme…
Sanatın hiçbir dalını gerekli görmeyen , sporsuz, felsefesiz, edebiyatsız ,hatta tarih ve coğrafyasız bir eğitimden geçirilip diplomalar verilmesiyle değerler oluşturmayı kıymet vermeyi değerli görmeyi başarma…
Ötekileşmeyi/ötekileştirmeyi, ayrışmayı/ayrıştırmayı, her türlü gücü elinde bulunduranların her şeyi alabileceklerini düşünme mantığını yaratan ortamların her alana yerleştirilip birlik ve beraberlik naraları atmanın…
Toplumsal karşılığı yıkım, kıyım ve acı olur/oluyor.
Ankara’nın Çankaya ilçesinde ikisi bakanlık müfettişi biri elektrik elektronik mühendisi, yanlarında sevgilileri, eşleri beş kişilik bir grubun müzisyen Onur ŞENER’i öldürmesini böyle de okumak gerekiyor.
Benzer bir olay 2010 yılında Mersinde bir türkü evinde yaşanmış ve bir çocuk babası sanatçı Sarp ÖZTÜRK öldürülmüştü. Her ikisi de babaydı…her ikisi de eğlenmeye gelenler için çok kolay işler sanılıp “eğlendiriciler” olarak görülüyorlar.
O nedenle bu yaşanılanlara sanat/sanatçı bilinci aşılanmamış toplumların ruh halini yansıtan katliamlar olarak da bakmak gerekiyor.