Sait Dervişoğlu | “AHMED-İ HANİ” | Güney Gazetesi Mersin
Sait Dervişoğlu

“AHMED-İ HANİ”


Bugünkü köşe yazımda sizlere  Ağrı seyahatim esnasında şiirlerinden en çok etkilendiğim kişi olan Ahmed-i Hani hakkında bilgiler vereceğim.

 

Ahmed-i Hâni 17. yüzyılda, divan edebiyatının, Kürtçe'nin Kurmanci lehçesine uyarlanmış şekli olan "Mem û Zîn"i yazan; tarihçi, filozof, edebiyatçı ve mutasavvıftır. Yaşadığı yörede zaman zaman şeyh olarak kabul edilmiş, “Hani Baba” adıyla da anılmıştır. Doğu Beyazıt medreselerinde müderrislik ve İshak Paşa Sarayında kâtiplik yapmıştır.

 

Mem û Zîn adlı eserinde, Emir Zeynettin'in güzellikleriyle dillere destan olan Zin ve Sti adlı iki kız kardeşinin Mem ve Tajdin ismindeki iki gençle olan aşklarını şiir şeklinde anlatır. Eser aynı adla sinemaya da uyarlanmıştır.

 

Türbesi Ağrı'da; Doğubayazıt'a 8 km mesafe uzaklıktaki İshak Paşa Sarayı’nın üst kısmındadır. Gidip ziyaret etme fırsatı buldum. Türbenin yanında sonradan bir de cami yapılmıştır. Bölgede en çok ziyaret edilen türbedir. Türbe, Hani’nin Osmanlı’ya bağlılığından dolayı, Osmanlı İmparatorluğu tarafından yaptırılmıştır.

 

Ahmed-i Hani’nin doğum tarihi, kendi eseri olan "Mem û Zîn"de gösterilmiş, Hicri 1061 (m.s.1651) tarihinde doğmuştur. Babası Şeyh Elyas, dedesi Eyaz, büyük dedeside Rüstem’dir.

 

Hani ilk okumaya aile içinde babası İlyas’tan hukuk kuralları ilim kaynaklı bilgilerle başlamış, bir yönünü okula, bir yönünü de divana vererek eğitimini devam ettirmiştir. Okulda bilim, divanda yaşam derslerinde büyüdükçe okuma düzeyini yükseltmiş, Fekilik derslerinde Arapça öğrenmiştir. Daha sonra Beyazıt’taki Muradiye Medresesi’ne gider. Bir süre sonra Beyazıt ve çevresindeki tüm camileri gezer. Ahlat ve Bitlis medreselerinde öğrenim görür. Botan ve Mezapotamya’da öğrenimine devam eder. Bağdat, Şam, Halep ve İran medreselerinde uzunca yıllar öğrencilik hayatı yaşar. Kabe’yi tavaf ettiği, Mısır’a gittiği, yazdığı eserinin içeriğinde açıkça görülmektedir. Bilhassa Suriye medreselerinde Antik Yunan felsefesini, Mezopotamya ve İran medreselerinde de tasavvufu (İslam felsefesini), astronomi, şiir ve sanat tekniğini öğrenmiştir. Bunun yanında, buralarda Fekiye Teyran’ı, Ehmedi Ciziri’yi, Hipokrat’ı, Platon’u, Aristo’yu, Farabi’yi, Şahabettin Sühreverdi’yi, Mühyettin Arabi’yi, Ali Heriri’yi, Firdevsi’yi, Ömer Hayyam’ı, Nizami’yi ve bir çok ilim adamlarını araştırıp öğrenir. Her yerde isim yapmış alimlerle tanışır, ilmi ve bilimi daha da ilerletmek için onların yanında diplomasını aldıktan sonra Beyazıt’a eğitim vermeye çalışır. Halk içerisinde otorite ve saygınlığı vardır. Toplum içinde Hani’nin iki yeri vardır. Biri ilmi, diğeri de misafirperverliği, mertliği ve dindarlığıdır. Sözü ve maneviyatı herkesin üzerinde derin etkiler bırakır.

 

Hani hep eşitliği gösterir. Komşu halkların kültürel, tarihsel, dinsel yakınlıklarını kardeşlik olarak görür. Kimi şiirlerinde, her bir mısrasını ayrı bir dilde (Kürtçe, Farsça, Türkçe, Arapça) ifadelendirdiği dörtlüklerle birleştiriciliği ve kardeşliği sembolize etmiştir.

 

Hani’nin Bazı eserleri; Nûbehara Biçûkan, Eqîdeya Îmanê, Eqîdeya Îslamê ,Şiir Divanı, Mem û Zîn ,Fî Beyannî Erkanî Îslam’dır.

 

Kendisini rahmetle anıyor ve sözlerime Hani’nin şu mısralarıyla son vermek istiyorum;

 

“Mir meclisi toplamazsa, dahi sanatçı ne yapsın?

Gülümseyen gonca güller olmazsa, şeyda bülbül ne yapsın?

 

Putların güzellik aynasına işve bakış sahibi gerekir.

Yakan gözler olmazsa, dilberin ay çehresi ne yapsın?

Şecaatli mert pehlivan, tekmesiyle düşmanı kovamaz

Kılıcı kınından çeken el olmazsa, keskin kılıç ne yapsın?

 

İlmin ve eğitimin isteklisi yoksa, aydınlık mekanı kaplamaz.

Felsefeli terbiyeyi veren bilen âlim ne yapsın?

 

Ancak Hani'nin kalbi ilim cevherlerinin sedefli kutusudur.

Okuyan, yorumlayan olmazsa, mânâ ne yapsın…”

 

 



ARŞİV YAZILAR