COĞRAFYA GERÇEKTEN KADER OLABİLİR Mİ?
Ülkemizde “Coğrafya kaderdir” sözü son yıllarda sıkça kullanılan bir ifade oldu. Bu ifade bir çeşit “sığınma” ya da “ne yapalım…ülkemizin konumu işte..” diyerek kaderciliği ülke yönetimine indirgeyen bir söylem oluverdi.
Sözün tarihçesine baktığımızda ilk ortaya çıkışı mana anlamında İbn-i HALDUN olarak işaret ediliyor bir çok aydın tarafından, Avrupalılarsa Napolyon’un kullandığını kabul ediyorlar. Türkçede ise ilk kez Ahmet Hamdi TANPINAR “Yaşadığım gibi” eserinin “ Savaş ve Barış Hakkında Düşünceler” bölümünde ikinci dünya savaşı ile Nazi Almanya’sında yaşananlardan yola çıkarak ve coğrafyasını dikkate alarak Almanya örneği ile ilişkilendirip kullanmış olduğunu görüyoruz.
Peki bu yüzyılda bu sözün arkasına ne kadar gizlenebilir ülkeler…….Ya da şöyle soralım bugün bu sözün geçerliliği var mı? Varsa nereye kadar, diğer bir deyişle “coğrafya kader” deyip ülkeler durumu sineye çekip…çaresizlik içerisinde mi nasiplerine düşeni yaşıyorlar….
Benzeri soruları çoğaltabiliriz…
Ufak bir başlangıçla ve örneklemle durum özeti yapmaya çalışacağım bu yazımda…..
K.Daron ACEMOĞLU ,Türk asıllı dünyanın saygın ekonomistlerinden biri….MIT’de (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü) profesör. Daron ACEMOĞLU hocamız ile bir diğer önemli ekonomist olan James A.Robinson’un birlikte kaleme aldığı “ULUSLARIN DÜŞÜŞÜ”(2012) adlı kitap tamda bu sorularımızın yanıtını buluyor.
Burada yazılanların detayını vermemekle birlikte on yıl önce yazılmış bu kitapta, coğrafyanın ne anlama geldiği ile ilgili olan ve “kader” demek yerine benim de çok katıldığım “…evet coğrafya belirleyici bir etkendir. Ancak alın yazısı değildir…” şeklinde özetleyebileceğim cümleleridir.
Kitapta öne sürdükleri ise özellikle bugünlerde( ekonomik çıkmazlarımızdan dolayı…)hepimizin kafasından geçen soru ve sorunların yanıtlarını bulabileceğimiz netlikte. Ancak yukarıda da belirttiğim gibi bu yazı kitap tanıtımı olmayacak fakat bu kitaptaki önermeleri, sorgulamaları ve açıklamaları bizatihi yaşamış ve kaderciliğe sığınmamış bir çok ülke örneği var.
Belki Avrupa-Amerika örnekleri çok uymasa da verilebilir ama Asya ülkelerinden özellikle Güney Kore, Japonya, Çin ,Singapur fazlasıyla hakkediyor olsa da bizden örnek vermeyi ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş yıllarından yaklaşık 1950 lere kadar olan yönetim süreci ile Coğrafyanın değiştirilemezliği gereği “bir kader” gibi görülmesini ters yüz etmiş dolayısıyla bu sözün ardına sığınmadan ve fakat önemli ön koşullardan biri olduğunu da kabul ederek kalkınmasını sürdürmüştür.
Genç Türkiye Cumhuriyeti o yıllarda her türlü kalkınmanın hamlelerini yaparak ,eğitim, sanat, kültür, sanayii devrimlerini hayata geçirmiş o coğrafyadan ve o kaderden bambaşka bir hayat doğurmuştur.
Cephelerde savaşlar devam ederken Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün İktisat ve eğitim kongrelerini toplanması hep bu kaderi yenmek için yapılanlardı. Hemen savaşın ardından açılan onca fabrika ve tarıma yatırım ile ulusun cephedeki birlik ve beraberliği sosyal ve ekonomik yaşamına aktarılarak bugün bile Japonya ya da Güney Kore’nin 50/60 yılda yaptığını 15 yıla sığdırabilen tek ülke ve tek lider olmuştur.
Bugün eğitim sisteminin üretime dönük hiçbir nitelik taşımadığını ve dolayısıyla ekonominin buna bağlı olarak sadece tüketim üzerinden çevrildiği ancak bununda sona geldiği bir ülkeye döndük.
Fabrikalara yatırımların yerine beton sevicilere bütün tarım arazileri peşkeş çekilip, köprüler, yollar ,hastaneler yaptık deyip çocuklarımızın gelecek on yıllarını ipotekleyen bu sistemde, coğrafyanın kader olmasını geçtik çocuklarımızın kaderleri ile doğrudan oynandığı bir ülkeye oluverdik….
Bunu anlamak ve görmek gerekiyor artık…. Eğer hala bunları göremezsek yani, ulus bilincini yaşatmaz, üretim yapmaz, eğitim, kültür, teknolojik ve sosyal anlamda kalkınmaz isek coğrafyanın kader olduğu ile yetinir ve “ulusların düşüşünün” bizatihi örneği oluveririz….