Ergün Parlat

Ergün Parlat

NASIL ANLATSAM BİLMEM Kİ?


 

İnsanların ruhunda karanlık bir taraf var. Başkalarının sıkıntıya düşmelerini, bir takım belalarla savaşırken umutsuzca çırpınışlarını, yenildiklerinde umarsız bir biçimde savruldukları içinden çıkılamaz kör kuyuları, yaşadığı düş kırıklıklarını keyiften sarhoş olmuş bir biçimde hep seyrederler.

Yine insanlar, hayatlarını mahvedecek kişilerin peşinden gitmeyi seviyorlar. Ancak böyle davrandıklarında anlamlı bir hayata kavuştuklarını belirtiyorlar. Mahvedicinin gerçek yüzünü gördüklerinde ise, çoktan iş işten geçmiş oluyor ve neredeyse ömür boyu sürecek bir çilenin içinde yuvarlanmaya başlıyorlar.

         Tonlarca hamurun içinde yalnızca birkaç küçük, tatlı çikolata parçacıkları var. Yalnızca bizi oyalamak üzere oraya serpiştirilmiş.

          Küçük çocuklarımızın görevi, durup dinlenmeksizin sorular sormak. Büyüklerimizin görevi ise,  her konuda kimsenin dinleyip iplemediği öğütler vermek.

Küçük bir çocukken, albümler ve içindeki fotoğraflar bizim için ne çok önemliydi. Şimdi bir sorun bakalım kendinize; o albümler ve fotoğraflar sizin için ne anlam taşıyor?

Sıkıntılarımızın da bir biçimi vardır ve bu biçimler çoğunlukla başkaları tarafından bize armağan edilir. Ama biz her seferinde bunlardan dersler çıkarmak yerine, eski hayatlarımıza geri döneriz.

Aynı çatının havasını solumak, ruhsal yapıları farklı da olsa, insanlar için yaşama bağlanma, kendini güvende hissetme, korunma demektir.

Okuldaki derslerde öğretmenlerimize sorduğumuz kimi sorular, bir şeyler öğrenmekten çok, öğretmenin ruhunu okşamak, onunla aramızda duygusal bir bağ oluşturmak amacını taşıyordu.

Okurlar kendilerine anlatılanlardan farklı anlamlar çıkarabilirler.

Dünyayı ele geçirmek için kıyasıya kullandığımız beynimizi, gezegenimizi korumak için de yeterince kullanıyor muyuz?

Her koşulda gemisini yürüten insan! Hiçbir şeye karışmayarak haksızlıkları, zorbaları desteklemiş olmuyor musun?

 

2

Hayatta öyle şeyler başına gelebiliyor ki insanın, böyle zamanlarda yaşıyor olmanın bir ödül olmayabileceği kanısına varıyorsunuz. Çok okuyan ve kendisiyle dalga geçenlere sessiz kalarak yanıt veren insanlara sahip çıkın, koruyun onları derim.

“Değişmeyen tek insan, kitaptaki genç kızdır” demiş Yasunari Kavabata.

Sorunlarımızın çözümü için uyguladığımız yöntemler yeni sorunlara yol açmamalı. Oysa yukarılara baktığımızda gözümüze takılanların hiç de iç açıcı olmadığını görüyoruz ne yazık ki.

Akmakta olan bir nehrin akış yönü değiştirilmişse, bunun sorumlusunu bulmak için nehrin yeni suladığı tarlanın sahibine bakmak yeterli olacaktır.

Günümüz dünyasında yaşam çok boyutlu, karışık, kalabalık, öngörülemez ve kolayca çözümlenemez özellikler taşıyor. Bu nedenle beklentilerini ertelemek ya da geçiştirmek zorunda kalan, kendisinden esirgenenlerin yabancılaştırdığı kent bireyi, ister istemez anlam arayışlarına yöneliyor hayatında ortaya çıkan boşlukları doldurmak endişesiyle.

Kent bireyi yabancılaşır, çünkü hayatını biçimlendiren ve dönüştüren önemli değişiklikler kendisinin yaptığı seçimler sonucu ortaya çıkmış değildir. Yozlaşmadır etken olan.

Bütün insanlar başkaları tarafından anlaşılmaya gereksinim duyar, ama yaralarımızı sarıp bizi sevince boğabilen bir şey, daha sonra öldürebilir de.

“Açmamak olmaz ölüm kapıyı çalınca” demiş La Fontaine.

Roger Waters’ın bir sözü ile bitiriyorum. “Gökyüzündeki bir kuş da ağlayabilir.”

 

                                                                                                                                   



ARŞİV YAZILAR