Yasmina Lokmanoğlu | Nasıl Bu Hale Geldik | Güney Gazetesi Mersin
Yasmina Lokmanoğlu

Nasıl Bu Hale Geldik


Bugün canım hiç yemek kültürü ile ilgili bir şey yazmak istemiyor. Çünkü geçen Perşembe gününden beri haberlere, sosyal medyaya bakıp bakıp ağlıyorum. Mağdur insanlara ağlıyorum, hayvanını kucaklamış koşan çocuğa ağlıyorum. ağıt yakan anneye ağlıyorum. Durmuyor yaşlar gözümde. İnsan eliyle boyanamayacak manzaralı canım ormanlarımıza bakıp ağlıyorum. İçim isyan ile dolu ama yine de muhakkak yanlışlıkla atılan bir şey sebep olmuştur gibi bahanelerle bunun bilerek yapılmadığı ile ilgili kendimi avutuyorum.

Biz Torosların eteğinde ormanlık alanı yoğun kırsal mahallede yaşıyoruz. Cuma akşam saatlerinde halen birçok yerde yangın devam ederken, birden pat pat diye bir ses duyduk. Havaya bir baktık. Havai fişek atılıyor. Ne kulaklarıma ne gözüme inanamadım. Hemen muhtarı aradım. Yeri tarif ettim. Muhtarımız da şok bir şekilde geri döndü. O ev kızını nişanını kutlama amacıyla havai fişek atmış. İnanın koşarak o evin kapısına gidip avazım çıktığı kadar kardeşim siz ne zaman bu kadar duyarsız oldunuz diye bağırmamak için kendimi zor tuttum.

Acı gerçek; millet olarak gayet duyarsız olduk. Her şeyi ekranların arkasından gördüğümüz için acaba film mi zannediyoruz? Gerçekleri algılayamıyor muyuz? Yanı başımız da komşumuzun evi yandı. Hayvanlar telef oldu. Toprak yandı. Kendini yenilemesi yıllar alacak. Her şey bu kadar basit değil. 3 gün bile mi yas tutamıyorlar.  Ölen, mağdur olan insanlara da saygı göstermedikleri gibi havai fişeğin ormanlık alanı tutuşturacağını da düşünmüyorlar.

Bize bir şey oldu. Millet olarak her başımıza gelen şeyde bir suçlu arayıp işin içinden çıkıyoruz. Aynaya asla bakmıyoruz. Bir de iyi ki ben değilim, ne yapabilirim? Her şey çok basit, ben ve ben yine ben havasındayız.

Zaman silkelenme zamanı. Dünya bir bütün. Zincirleme bir şekilde varlıkların her biri kendi görevini yapıp öbürüne teslim ediyor. Aynı bir insan vücudu gibi uyum içinde. Birini yok ettiğiniz de bütün sistem yok oluyor. Biz şu anda bunu yapıyoruz. Örneğin en basit bir insan antibiyotik alıyor ve de bağırsakların florası ölüyor. Onun için yoğurt yiyor veya pro-biyotik hap alıyor. Kanser olduğunda kemoterapi veya radyoterapi görüyor. Şeker hastası olduğu zaman, vücudu hiçbir zaman eskisi gibi olmuyor. Yaşam kalitesi etkileniyor. Yüzyıllardır uygulanan geleneksek tarım sistemimizi bıraktık. Üşengeçliğimizden, aç gözlülüğümüzden bir ton ilaç sıkıyoruz. Hem kendimizi zehirliyoruz hem çevremizi. Ormanlar dünyanın akciğeri, okyanuslar, hava hepsinin görevi ayrı. Biz şimdi akciğerimizi yakıyoruz. Yollar açmak için kesiyoruz. Üst üste binalarda yaşayarak kendimize suni uzay üstleri yaratıyoruz. Marketlerden gelen gıdanın paketini üzerindeki güzel doğa fotoğraflarına bakarak satın alıyor, kendimizi aldatıyoruz.

Ben artık Fazıl Say’ın sosyal medyasına yazdığı gibi, karşımda ki insanın beni ve benim gibilerin söylediğini duymadığına inanmaya başladım. Ya gerçeği duymuyorlar ya da her şeyi ekrandan seyrettiklerini sanıyorlar. Gerçek bana çok acı geliyor. Onun için ağlamaya devam edeceğim. Çünkü memleketimin yarısı kıyı şeridinde yaşıyor. Ve kıyı şeridi de yandı bitti kül oldu.

 

 



ARŞİV YAZILAR