Abidin Yağmur | Kibirli | Güney Gazetesi Mersin
Abidin Yağmur

Kibirli


Sıkılırız, kitap okumak isteriz,  ‘onu okuma, bunu oku’ diye bunlar karşımıza çıkar.

Müzik dinlemek isteriz, ‘ay hâlâ Müslüm mü dinliyorsun’ diye bunlar karşımıza çıkar.

Bisiklete binmek isteriz, sanki popoyu sıkan mayo giyinmek şartmış, popo sıkışmadan bisiklet gitmezmiş gibi, daracık mayolarıyla bunlar karşımıza çıkar.

Arkadaşın köyündeki tepeliğe tırmanmak isteriz, takım teçhizatlarıyla, rengarenk ve havalı montlarıyla bunlar karşımıza çıkar.

Sokaklarda dolaşıp fotoğraf çekmek isteriz, bilmem kaça kaç lensleriyle, flaşlarıyla, yakalarında fularlarıyla bunlar karşımıza çıkar.

Elimizde bir kargı, kabımızda birkaç solucan, balığa gideriz, o biçim oltalarıyla, olta takımlarıyla, yağmurluklarıyla, şapkalarıyla bunlar karşımıza çıkar.

Şöyle ıssız, insansız bir koyda denize girmek isteriz,  şezlong yok mu, şemsiye yok mu, duş kabini yok mu, ay çalının arkasına mı gireceğiz diye bunlar çıkar karşımıza.

***

Demem o ki…

Fakir fukara olarak ne kadar hobimiz varsa bunların elinde pahalı bir spor oldu; bir parkta oturmamız kaldı, onu da alırlarsa, yandık.

***

Bunlarla kalsalar iyi.

Eğitim konusu olur, bunlar karşımıza çıkar.

Sağlık konusu olur, bunlar karşımıza çıkar.

Kadın sorunu…

Kürt sorunu…

Alevi sorunu…

Her konuda uzmanlar ve dahi rekortmenler, bunlardan iyi bilen kimse yok ya…

Zırt desek bunlar karşımıza çıkar, fırt desek bunlar karşımıza çıkar.

Şehircilik, köyleşme, kentleşme, dönüşüm filan…

Bunlar karşımıza çıkar.

Ontoloji, antoloji, biyoloji, terminolojiarkeoloji filan…

Bunlar karşımıza çıkar.

***

Burunları havada.

Fiyakaları yerinde.

Kılık kıyafet, giyme giyinme, takma takıştırma dersen o biçim.

Hani kendilerini öne çıkarmayı da biliyorlar.

***

Misal…

İki gün bisiklete binen, üçüncü gün bisiklet semineri veriyor.

Üç gün nükleer haberi yapan, dördüncü gün nükleer haberciliği semineri veriyor.

Dört gün kitap okuyan, beşinci gün kitaplar üzerine ders veriyor.

Beş gün bahçesinde domates yetiştiren, altıncı gün organik tarım semineri veriyor.

Bir kere gözaltına alınan, ertesi gün ‘gözaltına alınma sırasında yapılacaklar’ semineri veriyor.

İki rekat namaz kılan üçüncü rekata kalmadan Şeriat semineri veriyor.

Bir kere cem törenine katılan Aleviliğin bin yıllık sırrını çözüyor, Alevilik üzerine ferman veriyor.

***

Yani bu devirde, bu zamanda herkes, anında her şey olabiliyor, anında herkese bir etiket

Ama zarf var, mazruf yok!

O nasıl oluyor dersen…

Deme…

***

Diyene üstten bakıyorlar, burun kıvırıp gülüyorlar, ‘biz biliriz’ diyorlar.

Yok erkek linci, yok eril bakış, yok muktedir dil, yok Kemalist söylem, yok Marksist terminolojinin yanılgıları, saydırıp duruyorlar, hem de ezberden.

İki kelime öğrenmiş ya, söylemezse olmaz.

Bizden de ses çıkmayınca…

Hadi bizi geçtim, bizler tın tın tenekeyiz de, gerçekten bilgili, görgülü, iç dünyasında ununu elemiş eleğini asmış kişiler de susunca…

Marksizmi hatmetmiş, Kemalizmi çözmüş, tarihi anlamış, biyolojiden, jeolojiden, matematikten anlayan  akıl fikir sahibi insanlar, 'aman bunlara sataşmayayım' diye kıyıya köşeye çekilince...

 Meydan cahilliğe, meydan gösterişçiliğe, meydan yüzeyselliğe, meydan kaba bir elitlik özentisine kalıyor...

Sonra?

İki gün bisiklete binen, üçüncü gün bisiklet semineri veriyor.

Üç gün nükleer haberi yapan, dördüncü gün nükleer haberciliği semineri veriyor.

Dört gün kitap okuyan, beşinci gün kitaplar üzerine ders veriyor.

Beş gün bahçesinde domates yetiştiren, altıncı gün organik tarım semineri veriyor.

Bir kere gözaltına alınan, ertesi gün ‘gözaltına alınma sırasında yapılacaklar’ semineri veriyor.

İki rekat namaz kılan üçüncü rekata kalmadan Şeriat semineri veriyor.

Bir kere cem törenine katılan Aleviliğin bin yıllık sırrını çözüyor, Alevilik üzerine ferman veriyor.

***

Hadi bunların hepsi kabulüm, hepsini sineye çekerim de…

O kibir hali yok mu o kibir hali…

O  bıyık altından gülme, o karşısındaki herkesi enayi piyasasına koyma huyu yok mu?

Hani Veysel’in ‘Sen altınsın ben tunç muyum’ dediği dizeler var ya, onu hatırlatacaksın da…

Bunlar Veysel’i de beğenmez anam babam, bunlar da bu kibir, bu üstten bakış, bu tın tın kafa olduktan sonra, bunlar Veysel’e de burun kıvırır…

Niye?

Niye olacak?

İlkokul mezunu, köylü, erkek, hem Atatürkçü. Bazı dizelerinde Marksist laflar var, bazı dizelerinde çok  Kemalist ve eril, muktedir bir dili var!

Hem de bunların franksiyondan değil!

Bunların franksiyonundan olsa, ondan iyisi yok da... (Arşivden)

 

 

 



ARŞİV YAZILAR