İlkay Adalıoğlu | SİZİN RÜYALARINIZ HANGİ DİLDE? | Güney Gazetesi Mersin
İlkay Adalıoğlu

SİZİN RÜYALARINIZ HANGİ DİLDE?


Rüyalarını hangi dilde görüyorsun?” Diye sorulmuş, ‘çok dil’ bilen adama.

…“Düşünürken gözlerim doldu” diyordu anlatırken.

Üç yaşında ayrıldığım ve sadece yıllar sonra bir kez daha gördüğüm ülkemin benliğimde bu kadar derinde yaşıyor olması beni bile irkiltti” şeklinde anlatıyordu duygularını.

Anavatan, anadil bir de insanın çocukluğu, gökyüzü gibi. Nereye gitsen orda.  Ne kadar uzaklaşsan kucağına düştüğün, ne kadar uzun yaşasan unutamadığın…

Benim hayatımda gördüğüm tüm rüyalar, dinlediğim en güzel şarkı sözleri Türkçeydi. Okuduğum en güzel şiirler de. Evet sadece bu dili bildiğim içindir muhakkak. Ama nedense çevirdiğim en hit şarkılar, başka lisanlara uyarlanıp antolojilere yerleşmiş ödüllü şiirler içimi kavurmadı bizimkiler kadar.

Bu topraklarda büyüdüğümüz için elbette. Buraların acılarına tanıklık ettiğimiz, bu coğrafyanın tadına vardığımızdandır. Ama şunu bilesin ki Türkçe, güzel söz söyleyene, aşkı, ayrılığı, tutkuyu bilene kaynaktır. Sonsuzdur. Uçsuz, bucaksızdır.

Güzelleme, benzetme yaparsın, betimlemelere açıktır.  Sevdiği kızın gözlerini Yaşar Kemal, Çukurova’nın görkemine benzetir ya? Başka dilde yoktur bu. Orhan Veli, espriyle karışık parasızlığını anlatır ya hani? Arapça karşılığını translate google’dan indirsen de bulamazsın. Zaten gönülle yazılmış şeyler, çevrilmemeli hiçbir dile. Tekniği tutturayım derken duygu kaçar çünkü. Sonuçta anlaşılacak bir şey kalmamış olur.

Nasıl hayırlı olan tek gün Cuma değilse, günü içerisinde yaşadıkların güzel kılıyorsa dili de değerli yapan muhtevasıdır yani içeriğidir.

Şimdi “ecdadımızın dilini anlamıyoruz” feveranlarıyla yine ‘Osmanlı güzellemesi’ne başladılar. Sanki tek ecdadımız Osmanlıymış, yıllardır konuştukları lisan ise Türkçe değilmiş gibi.

Sabah akşam twitterdan, zehir zemberek sözlerle onu bunu hedef gösterenlerin,  her sesi çıkanı hain ilan ederek, ağızlarını açtıklarında sadece kin, öfke, nefret kusanların başka dillere ihtiyaç duyması gayet normaldir. Çünkü Türkçe, güzel duygu barındırıp, güzel söz söylemeyi bilene kaynaklık eder yalnızca.     

Hâlihazırda ben bu yazıya hazırlanırken şaşırtıcı bir tesadüfle Partili Cumhurbaşkanı, DİL konusuna ağırlık verdiği bir konuşma yaptı. Dakikalar önce… Ajanslara düştü, detayıyla okudum, sonra gelen yorumları da… Doğrusu insanımız oldukça zeki ve yaratıcı. Konuşmanın gereksizliğini öyle güzel manevralarla dile getirenler var ki yorum okumayı zevke dönüştürüyor.   

“Forward etmek”, “done olmak” gibi sözcüklerin hayatımıza girdiğini belirten Erdoğan, bu ülkede yüzbinlerce gencin işsizlikle, yoksullukla boğuştuğundan habersiz, tek sorunun ‘plaza dili’ olduğunu zannederek “Gençler, dedelerinin mezar taşını okuyup anlayamaz halde” derken fikir babaları Necip Fazıl’ı da satır arasında rehber gösteriyor.

Dil, yaşayan bir şeydir. Canlıdır. Yaşadığı her şeyden etkilenir. Zamana ayak uydurmayı, tedavülden kalmış, tekrar edilmeyen sözcükleri unutmayı bilir. Sık kullanılanları da belleğine alır.

Mesele buysa tartışalım ama  mesele bu değil. Ne yazık ki memleketin gündemi, mezar taşı okuyamamak değil.

Tüm bunları düşünürken, geçenlerde ‘İskandinav Ülkeleri’nin birinde, en çok okunan gazetenin manşetini okuduğumda ne kadar güldüğüm geliyor aklıma. Nasıl  refah içinde yaşıyorlarsa, “Bu yıl ayılar, kış uykularını tam alamadıklarından depresyona girmişler. Bunun için hükümet nezdinde, ilgili birimler oluşturularak çalışmalara başlamış” şeklinde bir haberdi.

Düşünsenize adamların tek sorunu, ayılar…  Aa ne tesadüf?  Bizde de öyle… Hazır orda bir heyet oluşmuşken bize de Allah rızası için gönderseler de burdaki ayılar da tedavi olsa. Ama yok,  o heyet üyeleri, buraya gelse şok yaşarlar, hemen ülkelerine kaçıp, kış uykusuna yatmaya çalışırlar. Maazallah akıllarına mukayyet olamazlar.

Hani yukarda yorum okumaktan hoşlandığımdan bahsetmiştim ya? Genç profilli bir arkadaş, Erdoğan’ın sözlerini haber yapan gazeteye  “Ben dedemin mezarını okudum, anlamadım. Google çeviriden baktım, ‘AKP’ye oy vermeyin’ yazıyordu” demiş J))

Neyse ki acı gerçeklere mizahla göğüs germek gibi yalnızca bize özgü, üstün bir özelliğimiz var da dayanıyoruz bütün bunlara.



ARŞİV YAZILAR