Bülent Ufuk Ateş | Tarsus’a yeniden merhaba | Güney Gazetesi Mersin


SEYİRLİK

Bülent Ufuk Ateş

Tarih : 10.04.2025
E-Mail :

Tarsus’a yeniden merhaba


İlimizin en büyük ilçesi Tarsus, kadim bir kent. Bunu ben değil; arkeoloji, tarih, felsefe, sosyoloji gibi değişik disiplinlerden bilim insanları dile getiriyor. Bu görüşe edebiyat, tiyatro, sinema dünyasından önemli sanatçılar da katılır.

 

Çukurova’yı da kapsayan, Kilikya diye adlandırılan bölgenin en önemli merkezidir. Kesintisiz on bin yıllık yerleşik toplumlara ev sahipliği yaptığı arkeolojik bulgularla saptanmış. Ajda Pekkan’ın seslendirdiği şarkıda olduğu gibi ‘Kimler geldi kimler geçti…’ der dile gelse bu kent.

 

Sıralamaya çalışırsak: Luviler, Arzava Krallığı, Hurriler, Akatlar, Pers İmparatorluğu, Büyük İskender öncülüğünde ve istilasında Helenler, Roma İmparatorluğu, Bizans, Emevi-Abbasi Arap egemenliği, Selçuklu, Ermeni Krallıkları, Osmanlı… Eksik bırakmış olabilirim. Tarihçiler düzeltsin.

 

Bu denli değişik uygarlığın farklı zamanlarda yaşadığı yerleşim merkezini görkemli geçmişi olduğu ortak kanıdır.

 

Neolitik döneme denk gelen M.Ö. 6000’li yıllarda tarım yapıldığı gerçekleşen kazı çalışmaları sonucu belgelenmiş. Seyhan ve Berdan (tarihsel, mitolojik adıyla Kydnos) nehirleri arasında uzanan geniş, verimli ova üretim merkezidir. Güneye doğru inen yolun en önemli geçiş noktası olması hesabıyla ticaretin de zirvede yaşandığı kenttir.

 

Tarsus ilklerin yaşandığı bir şehirdir. Yakın tarihe doğru gelince 1861’de başlayan Amerikan İç Savaşı sonrası İngiliz tekstil sanayii gereksinim duyduğu pamuk için Mısır ve Ege Bölgesi’nin yanı sıra Çukurova’yı da üretim merkezi olarak belirlemiş. 1878’de Mavromati adlı tüccar tarafından kurulan çırçır ve iplik fabrikası bölgenin ilk tekstil üretimini gerçekleştirir.

 

1862’de ticaret mahkemesinin, 1879’da Tarsus Ticaret Odası’nın faaliyete geçmesi önemli sayıda ticaret burjuvazisinin oluştuğunu gösterir. 1886’da Mersin-Tarsus-Adana tren hattının açılmasıyla sanayi ve ticaret yaşamının gelişmesi hızlanır. Türkiye genelinde ilk elektrik üretimi yine kadim şehrimizde 1902’de başlar. Peşi sıra Rasim Dokur Dokuma Fabrikası, Çukurova Dokuma ve Un Fabrikaları gelir. Ve elbette işçi sınıfı da…

 

Cumhuriyet’in ilanıyla sanayi alanındaki gelişim kesintisiz sürer. Holdingleşen Çukurova Grubu’nun (Karamehmet Ailesi) tekstil, gıda, makine ve finans sektörlerindeki yatırımları, Sümerbank Mensucat Boyaları Fabrikası, Berdan Tekstil, Beyaz Çimento Fabrikası, YİDAŞ, AKSANTAŞ Türkiye’nin önde gelen şirketleridir.

 

Andığım büyük şirketlerin yanı sıra onlarca çırçır fabrikası, on binlerce istihdama da kapı açtı bu süreçte. Elbette tarihin diyalektik yasaları burada da çalıştı. Tarım alanında yaşanan kapitalistleşmeyle birlikte Tarsus, bir emekçi kentine dönüşüyordu. Zenginleşen, katma değer üreten kentimizde oluşan artık değer bir avuç insana akıyordu. Eşitsiz gelir dağılımı büyürken buna itirazlar da başlayacaktı elbette. Yoksullaşan köylülerin traktörleriyle kent merkezini işgal etmesini hatırlatıp bir başka yazının konusu yapmak üzere şimdilik burada bırakalım.

 

Tarihi boyunca felsefe, sanat, astronomi, tıp, coğrafya, tarih gibi müspet ve sosyal bilimler alanında üretim merkezi olmuş Tarsus, böylesi zengin mirası reddedemezdi.

 

1933’te yapımı tamamlanan Şar Sinema ve Tiyatro Salonu’nda gerçekleşen gösterilere halk yoğun ilgi göstermekten geri kalmıyordu. 1937’de kurulan Tarsus Halkevi, araya kesintili dönemler girse de kentin sosyal yaşamının merkezinde yer almıştır.

 

Özellikle 60’lı yılların görece özgürlükçü, aydınlanmacı günlerinde Halkevi bünyesinde oluşan sanatsal etkinlikler önemli sanatçıların yetişmesinde etkendir. Tarsus Meydan Oyuncuları olarak halkla bütünleşen sanatçılar arasında Haşmet Zeybek, Erdal Gülver, Faruk Güvenç, İsmail Hakkı Bilgenoğlu, Yusuf Öz, Caner Öztaş, Hüseyin Kıvanç isimlerini ilk elden sayabiliriz. Ünlü ressam Ekrem Kahraman da bu dönem ve ortamda yetişen sanatçılar arasındadır.

 

Özellikle yaz aylarında yazlık sinemalarda gerçekleşen tiyatro ve konser etkinliklerine halkın yoğun ilgisi yaşanmıştır. Köy meydanlarında sergilenen tiyatro gösterimleri sosyal uyanışın göstergelerindendir.

 

Böylesi bir ortamda siyasal faaliyetlerin geride kalması beklenemezdi. 1968’de Sait Kozacıoğlu, Askeri Öner ve Oral Çalışlar’ın önderliğinde kurulan Tarsus Fikir Kulübü sonraki yılların siyasal yönelimlerinde etken olacaklardı.

 

Kimi okuyucular, ‘Nereden çıktı Tarsus sevdası?’ diyebilir. Tarsus’ta doğup büyüyenler bağlarını koparamaz bu kentten. Başka şehirlerde yaşamlarını sürdürseler de içlerinde ‘Tarsus milliyetçiliği’ diye adlandırabileceğimiz duyguyu yaşarlar. Bu satırların yazarı da 35 yılın sonunda yeniden Tarsus’a döndü. Yani kürkçü dükkânına!

 

Gerçi bağımı hiç koparmamıştım. Otuz kilometre ötedeki Mersin’de geçti bu süre. Gelip gitmeler hep oldu. Ancak yaşamını tam zamanlı burada sürdürmüyorsan yabancılaşma yaşıyorsun. İki ayı aşkın zamandır doğup büyüdüğüm sokakları arşınlayarak, eskimeyen dostlukları arayarak, yeni arkadaşlıklar kurmaya çalışarak yeniden Tarsus’la halvet olmak istiyorum. Bu kente ödenmesi gereken borcum olduğunu biliyorum.

 

Bu yazı bir başlangıç olsun. Önümüzdeki günlerde ülke ve Mersin gündeminden kopmadan ama Tarsus’tan yazmaya devam edeceğim.

 
  YAZARIN ARŞİVİ
 
 
 


 



ANASAYFA
MASAÜSTÜ GÖRÜNÜM
HABER ARŞİVİ


KÜNYE


İLETİŞİM

guneygazetesi.com © Copyright 2025 Tüm hakları saklıdır.
İzinsiz ve kaynak gösterilemeden
yayınlanamaz, kopyalanamaz, kullanılamaz.


URA MEDYA