Uyku arasında göğüste gümbürdeyen tektonik devinimler. Orada yağmurlar bir türlü dinmek bilmiyor, güneşler küskün bakıyor yine. Bir derenin yosunlu taşları gözlerde, pabuçların çiğnediği tanınmadık.
Ne denli az ilkbahar var sözünü ettiğimiz yan yana yürürken.
Ne hoş; denize birlikte bakacağınız biri var yanınızda. Yaylalardan serinlikler getirir böyle biri ağustos sıcağında. Ama kötü bir şey yarı yolda kalmak, sen kimseyi bırakma.
Yaşadığın mutluluklar için bahşiş alamazsın. Aynı biçimde, sana yaşattıkları rezillikler için de iskonto yapmazlar. Yürüdüğün yola baştan başlaman için sana izin verirler mi sanıyorsun? Vasat başarılara göz yumulur belki, gel gör ki büyük başarılar bağışlanmaz.
Çekemeyenler, olmadık yerden bir kış fırtınası çıkarıp savurup durdular sarı saçlarını. ‘Demek ki kusursuz bir mutluluk yokmuş’ dedim.
Çocukken en sevdiğim düşlerim, gökyüzünde bir kuş gibi kanatlanıp uçtuğum düşlerimdi. Ama ne yazık ki, yalnızca iki ya da üç kez görebildim böyle düşleri. Bir türlü gerektiği kadar yükselemiyordum! Peşimdeki öcüler ha yakaladı, ha yakalayacak! Sonra ter içinde, korkuyla uyanmak…
Düşüyorsun ama dibe vurmuyorsun. İşte bu kötü.
Şiir boşlukların sanatı sanırım. Yaşamdaki boşluk. Düşüncedeki boşluk, kafandaki boşluk. İnsanlardaki boşluk. Zamandaki boşluk. Gökyüzündeki boşluk, uzaydaki boşluk, evrendeki boşluk ve diğerleri. Bu denli çok boşluk olmasa, belki şiir de olmayacaktı. Sonra içleri boş olan, samanla doldurulmuş insanlar.
Ne denli sıkıcı bir yer olurdu gökyüzü, gitmeseydi bulutlar hiçbir yere.
Göğün direğini almışlardır sanki. Öylece kalakalırsınız…
Solgun çiçekleri süpürüyor yollarda rüzgar. Her şey olamadık, şimdi hiçbir şeyiz. Her şey olamadı, şimdi hiçbir şey. Temizlik görevini çok iyi yaptı rüzgar. Oysa ne zaman yelken açsak birden duruvermekteydi.
Gökyüzündeki yıldızlar da bizimle aynı maddelerden oluşmuş. Ama dünyanın istedikleriyle bizim dileklerimizin uyuşması çok seyrek rastlanan bir şey. Kurduğumuz düşlerden kaç tanesi gerçekleşti?
Bazıları anımsamak için, bazıları da unutmak için dinler şarkıları. ‘Başın sıkıştığında bizi çağır, duyarız’ diyorlardı. Çağırıyorsun, duymuyorlar. Kırılan yalnızca düş değil, yürek. Çoraklaşan bir bahçe değil, bir ruh. Tut ki, dikeni kendi içini kanatır bir gülün.
Attıklarım boşa gitmiyor. Balkonun dibinde kedilerden arta kalan yem ve mamaları güvercinler yiyor.