Bir zamanlar, buzdolabı yoktu. Saklama koşullarından dolayı et az yenirdi. Hristiyanlar yılda 200 gün kadar etsiz yemek orucu yaparlardı. Konar göçer yemekleri çok hububatlıdır. İşte bu sebeplerden dolayı da Mersin mutfağında nohut, mercimek, fasulye çok yenir. Özellikle nohut çok önemli bir malzemedir. Dünyaca ünlü Gülnar Nohutu da bizimdir.
Bölgesel olarak çeşitli tariflerde yeşil mercimek ve nohut kullanılır. Bazı tariflerde ikisi birden yemeğin içine eklenir. Özellikle Yörük kökenli vatandaşlarımız. Örneğin pancarlı ekşili mercimekli nohut Tarsus’un yemeğidir. Tarsus’a özgün bir pancarla yapılır, ekşili ve etli olur. Etsiz tarifi de vardır. Aslanköy ve Buluklu nohutlu pırasa yemeği yine ekşidir. Yüksük çorbası nohutlu, dolmalarımız zeytinyağlı ve etli nohut konur. Çorbalara muhakkak nohut konur. Patlıcan dilme, Humus, Humus Paça yine nohutla yapılan ıspanak kökü ile yapılan ekşili yemek, yemeklerimizdir. Bizimkiler oruç zamanı nohutlu içli köfte yaparlardı. Soğuk yenirdi. Yine ekşili olurdu.
Diyetisyenler etten çok hububata yönelmemiz konusunda tavsiyede bulunuyorlar. Çok iyi bir protein kaynağı olduğu söyleniyor. Vücudumuzada zararı hiç yok.
Nohut tamamen Orta doğu bitkisidir. Buda neden yemeklerimizde çokça kullanıldığının açıklamasıdır.
Bir bölgenin biyoçeşitliliği o bölgenin kesinlikle mutfak kültürüne yansır. Zaten eskiye dayalı bir yemek kültürü araştırması yaparsanız, hemen karşınıza ekilen ve dikilen malzemelerden tarifler çıkar. Bu ürünleri koruyarak toprağını, havasını, suyunu ve içerisinde yaşayan organizmalarıda koruruz.
Geldiğimiz çağ her şeyin hızla kaybolduğu bir dönem. Onun için hepimiz etrafımızda ne koruyabiliriz ve bizden sonra gelen nesillere aktarırız bilemem. Bildiğim tek şey herkes kendince ürünleri, canlıları korusun.
İyi haftalar,