ABİDİN YAĞMUR
6 Şubat 2023’te meydana gelen Maraş merkezli depremlerden en fazla etkilenen kentlerin başında gelen Hatay’da depremin üzerinden geçen 19 aylık sürede sorunlar hâlâ çözülemedi. Depremin vurduğu Hataylılar, şimdilerde Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının rezerv yapı alanı uygulaması nedeniyle endişeli.
Tarihi kent Antakya’da Asi nehri ile Habibi Neccar dağı arasındaki 307 hektarlık alan Cumhurbaşkanlığı kararıyla “riskli alan” ilan edildi. Bu karar, kadim Antakya’nın neredeyse tamamının yıkılması anlamına geliyor.
DEPREMDEN HASARSIZ ÇIKMIŞ BİNALAR DA YIKILACAK
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da “riskli alan” ilan edilen bölgeye komşu olan mahalleleri, Antakya’nın batısındaki bölgeyi “rezerv yapı alanı” ilan etti.
Bu karar, depremden az hasarla ya da hasarsız çıkmış, halihazırda depremzede Antakyalıların hâlâ oturdukları evleri ve işyerlerini de kapsıyor.
Uygulama, vatandaşa önceden bildirilmiyor. Vatandaşlar, evlerinin ya da işyerlerinin rezerv yapı alanı içinde kaldığını ancak kendilerine yıkım ve tahliye yazısı gönderilirse öğrenebiliyor. Vatandaşlar, ev ve işyerlerinin durumunu sormak için ilgili müdürlüklere başvurduğunda da vatandaşa bilgi verilmiyor.
“CİDDİ BİR KONUT SIKINTISI VAR AMA SAĞLAM EVLER İÇİN DE YIKIM KARARI ÇIKIYOR”
Kendisi de Antakyalı olan ve şehirde mülkü bulunan Mersin Barosu avukatlarından Sevim Küçük, rezerv yapı alanı uygulamasına karşı şimdiden binlerce dava açıldığını söyledi.
Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesine Dair Kanunun 2012 yılında yürürlüğe giren bir kanun olduğuna değinen Sevim Küçük, “Daha önceki yasa, yalnızca binaları afet riski altında bulunan vatandaşların taşınabileceği yeni yerleşim alanları uygulamaları için kullanılan düzenlemeydi. 7 Kasım 2023’teki değişikliklerden sonra yerleşim alanı olan yerlerin de rezerv yapı alanı ilan edilmesi söz konusu olabiliyor. Antakya’da yıkılan bir alan söz konusu ama insanlar depremden sağlam çıkan evlerinde yaşamaya devam ediyorlar. Bu alanlar da rezerv yapı alanı olarak belirleniyor. Depremde az hasar gören ya da hasar görmeyen konutlarda yaşayan yurttaşlar var. Bu insanların konutları, işyerleri rezerv yapı alanı sınırları içinde kaldığında ev ve işyerleri için tahliye ve yıkım kararları veriliyor. Yani zaten ciddi bir barınma, konut sıkıntısı var Hatay’da. Buna rağmen bu insanları evlerinden tahliye etmekle ve oraları yıkmakla tehdit ediyorsunuz” dedi.
“BİR ANLAMDA İNSANLAR GÖÇE ZORLANIYOR”
Rezerv yapı ilan edilen bölgede mülkü olan vatandaşların nerede, nasıl bir mülke sahip olacaklarını bilme şanslarının olmadığını ifade eden Sevim Küçük, rezerv yapı alanı uygulamasıyla yurttaşların mülkiyet hakkının özünü yok edildiğini belirtti.
Sevim Küçük, “Çünkü vatandaşın tapusu haberi bile olmadan Hazine’ye geçiyor. Böyle bir uygulama. Barınma ve konut hakkını ihlal ediyorsunuz. Aile ve özel hayata dair hakları ihlal ediyorsunuz. Depremin üzerinden 19 ay geçti. O depremin yaşandığı andakinden çok daha ciddi bir felaket yaşanıyor şu an Antakya’da. Bu uygulamalarla, oradaki yurttaşların sağlıklı bir çevrede yaşam hakkı da ihlal ediliyor. Tahliye ve yıkım kararından sonra oradaki insanların elektrik ve su abonelikleri iptal ediliyor. Bir anlamda insanlar göçe zorlanıyor. Bu ciddi bir vicdansızlık, ciddi bir hukuksuzluk. O kadar çok sorun var ki binlerce dava açılıyor” ifadelerini kullandı.
,“BİZ ANTAKYALILAR ANTAKYASIZ YAPAMAYIZ”
Rezerv yapı alanı uygulamasının, hak sahibi vatandaşa, öncelikle uygulama alanında herhangi bir yerden mülkiyet vermeyi öngördüğünü belirten Küçük, “Onun mümkün olmaması durumunda başka bir yerden taşınmaz teklif edecek. O da olmazsa parasını ödeyip hadi sana eyvallah diyecek. En büyük sıkıntı bu. Bizim rezerv yapı alanı uygulamasına karşı olmamızın sebebi yalnızca konut ve mülkiyet hakkı değil. Biz Antakyalılar Antakyasız yapamayız. Antakya tarihte onlarca kez yok olmuş ama aynı yerde var olmaya devam etmiş. Biz de bundan sonra bizim bu binlerce yıllık kültürle birlikte orada yaşamaya devam etmek istiyoruz. Antakyalıların bir yaşam tarzı var, bunu terk edemezler. En büyük kaygımız bu. Demografik yapının değiştirilmesi de söz konusu. Bir tarafı riskli alan ilan ediyorsunuz, bir tarafı rezerv yapı alanı ilan ediyorsunuz. Üreteceğiniz konutun, işyerinin maliyetini de kimse bilmiyor. Proje bedeli, yıkım bedeli, müşavirlik bedeli, tapu edinme bedeli gibi bedeller de ekleniyor. Tahminimizce çoğu kişinin orayı satın alacak gücü olmayacak. Borçlanma olacak ve insanların çoğunun bu borcu ödeyecek durumu yok. Yüz yılın felaketi diyorsunuz, sanki her şey güllük gülistanlıkmış gibi, insanlar çok para kazanıyormuş gibi uygulama yapıyorsunuz” dedi.
“EĞER BU İNSANLARI ÇIKARIRSANIZ, ANTAKYA’YA DÖNME UMUDU DA KIRILIR”
Küçük, “Rezerv yapı alanı olarak belirlenen mahallelerde depremden sonra orayı terk etmeyen insanlar kalıyor. Hiç orayı terk etmemişler. Oradan çıkmamışlar. Eğer bu uygulama ile insanları siz o mahallelerden çıkarırsanız depremden sonra oradan ayrılmak zorunda kalan vatandaşların Antakya’ya geri dönüş umudu da kırılır. Hem Antakya’dan çıkanlar için hem Antakya’da kalanlar için son umut aslında şu an orada depremden hasarsız ya da az hasarlı olarak kurtulan evlerdeki yaşamdır” dedi.
“BAKANLIĞIN OLUR YAZISINI BİLE AYLARCA MAHKEMEYE İBRAZ ETMEDİLER”
Mevcut yasa ve yönetmeliklere göre bir bölgenin neden rezerv alanı seçildiğine ilişkin teknik, bilimsel, sosyal incelemenin yapıldığı bir gerekçe raporunun bakanlığa sunulması gerektiğine değinen Avukat Sevim Küçük şunları söyledi:
“Ama ne yazık ki uygulamada bunları göremiyoruz. Gerekçe raporunun oluşturulup oluşturulmadığını henüz bilmiyoruz. Hatta bazı bölgelerin rezerv yapı alanı olarak belirlenip belirlenmediği konusunda bile çok ciddi belirsizlikler var. Vatandaş halen kendi evinin, işyerinin rezerv yapı alanı ilan edilip edilmediği konusunda kesin net bilgiye sahip değil. İnanılmaz bir karmaşa ve belirsizlik var. Bazı mahallelerin rezerv yapı alanı olarak belirlendiğini açtığımız davalardan öğreniyoruz. Mesela vatandaş evinde tadilat yapacak. İzin veremeyiz, rezerv yapı alanında diyorlar. Yazı istiyorsunuz, yazı vermiyorlar ancak bilgisayar ekranından haritanın fotoğrafını çekebiliyorsunuz. Ama size resmi bir yazı veremiyorlar. Oysa iradenin yurttaşa karşı açık, şeffaf davranması gerekiyor. Vatandaşın, mülk sahiplerinin isteklerini, taleplerini, duygularını dinlemesi gerekiyor. Aylar önce açtığımız davalarda mahkemelerce Hatay Valiliği ve bakanlıktan, rezerv kararıyla ilgili bilgi ve belge istenmiş olmasına rağmen davalı idareler bu bilgi ve belgeleri dosyaya ibraz edemediler. İdari mahkemede dava açıyorsunuz, bakanlığın bir işleminin iptalini istiyorsunuz. Mahkeme, bakanlığın olurunun aslını istiyor. Bu bile dosyaya gelmiyor. Siz böyle bir olur kararı aldıysanız, haritaları, bilgi ve belgeleri, gerekçeli raporu istiyor ama davalı idareler ısrarla bu belgeleri vermemekteler. En sonunda mahkemeler, verilen süre içinde bu belgeler gelmezse mevcut haliyle karar vereceğini belirttiler. Şu ana kadar açılan davalarda karar çıkmadı ama yıkım ve tahliye kararları için yürütmeyi durdurma kararları çıktı. Davalı bakanlık, mahkemelerin talep ettiği belgeleri, raporları gönderirse kesin karar çıkacaktır.”