“Bir fildişi kulem yok, ilhamımı hayattan alıyorum” | Güney Gazetesi Mersin

“Bir fildişi kulem yok, ilhamımı hayattan alıyorum”

Pazartesi Yalnızları ve Hüznün Hazinendir kitaplarının yazarı Ömer Karayılan ile şiir üzerine konuştuk

“Bir fildişi kulem yok, ilhamımı hayattan alıyorum”


ELVAN KONUK

Mersinli Şair Ömer Karayılan, Pazartesi Yalnızları ve Hüznün Hazinendir isimli şiir kitaplarıyla okurlarla buluştu. Şiir ve edebiyat üzerine konuştuğumuz Şair, “Bir fildişi kulem yok. Hayatın bizatihi, bilfiil ve bilkuvve içindeyim ve ilhamımı ondan alıyorum. Şiir dünyasına benden öncekilerin, mesela Yunus, Mevlana, Karacaoğlan, Şeyh Galib, onların üflediği nefesi ciğerlerime doldurup, kendi özümle birleştirerek diğerlerine devretme uğraşındayım” dedi.

Mersin Şairler ve Yazarlar Derneği (MEŞYAD) üyesi Mersinli Şair Ömer Karayılan, yazma yolculuğunu okurlarımız için anlattı. ‘Şair çok, şiir az’ ifadesini kullanan Karayılan ile şiir ve edebiyat üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

 

Okurlarımız için kendinizden kısaca bahseder misiniz?

Yirminci yüzyılda Mersin’de doğdum. Liseye kadar tahsilimi Mersin’de, üniversite eğitimimi İstanbul’da Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü- tamamladım. Bir süre basın sektöründe reklam danışmanlığı yaptım. 1997 Yılında Milli Eğitim Bakanlığında öğretmenliğe başladım. Halen Mersin Zeytinlibahçe Dış Ticaret MTAL’de Adalet Alan Öğretmeni olarak görev yapmaktayım. Bunlar portremin dış çizgileri elbette.

Bir de ben vardır, ‘benden içeru’.

“BİR GÜNAH GİBİ SAKLADIM YAZDIKLARIMI UZUN SÜRE”

 

Yazma yolculuğunuz nasıl başladı? Kitap çıkarma fikri nasıl gelişti?

Okumak dolmak, yazmaksa boşalmaktır diyor, Lord Buffon. Beş yaşımda okumaya başlayarak doldurduğum gönül haznesi yirmili yaşlarıma yürürken taşmaya başladı. Erken yaşlarda bulabildiğim bütün kitaplara, tür ayırt etmeksizin aç bir kurt iştahıyla saldırdım, ilk gençlik dönemlerimde rafine zevkler arayışına geçtim. Seçiciydim artık. Hayatın anlamını keşfetme yolculuğuna koyuldum. Bu yolculukta şiirin pratik faydasını sezdim. Kitaplar dolusu düşünceyi bir berceste mısrada özümseyebiliyordunuz. Edebiyatın, bilhassa şiirin hayata anlam arayışında önemli bir pusula olabileceğine inandım.

Sonra yazma aşaması başladı. Yazmaya başlayınca en güç şey samimi olmaktır diyor günlüğünde Andre Gide. Bense lüzumundan fazla samimiydim yazma emeklemelerimde. Bu yüzden bir günah gibi sakladım yazdıklarımı uzun süre.   Zamanla, çevreden gelen talep üzerine, dergilerde görünmeye başladı şiirlerim. Adını sayamayacağım kadar çok dergiye, internet sitelerine beyaz bir masa örtüsüne dökülen bir mürekkep edasıyla yayılıverdim sonra.

“Tırtılın kaderi

Kelebek olmak

Ve güzel ölmektir”

Demişti Metin Üstündağ.

Ben de kaderden kaçamadım.

Kitaplarınızdan bahseder misiniz? Eserlerinizde öne çıkan temalar nelerdir?

İlk kitabım “Pazartesi Yalnızları” ödüllü romancı dostum Ethem Baran’ın cesaretlendirip önayak olmasıyla Mili Eğitim Bakanlığı tarafından 1999 yılında yayınlandı. Dönemin basınında önemsediğim köşe yazarlarının iltifatlarına mazhar oldum.

 İkinci kitabım “Hüznün Hazinendir” 2014 yılında Fikir Teknesi yayınlarınca basıldı. İki kitap da şiirseverler tarafından kabul gördü. İki kitaptan da bazı şiirler bestelenip müzik albümlerine okundu.

Kitaplarımın fiziki baskıları tükendi, şimdi dijital mecralarda yayınlanıyor. Eserlerimin ana temalarını insanı diğer varlıklardan ayıran aşk, ölüm, ayrılık, hayatın anlamını arayış, varoluşsal problemler gibi temel değerlerin günümüz imkanlarıyla yeniden üretilmesi, yansıtılması çabası oluşturuyor.

 

Şiir yazarken özel bir mekana ihtiyaç duyanlardan mısınız? İlham aldığınız kişi ya da olaylar var mı?

Bir fildişi kulem yok. Hayatın bizatihi, bilfiil ve bilkuvve içindeyim ve ilhamımı ondan alıyorum.

Şiir dünyasına benden öncekilerin, mesela Yunus , Mevlana , Karacaoğlan, Şeyh Galib…  üflediği nefesi  ciğerlerime doldurup, kendi özümle birleştirerek diğerlerine devretme uğraşındayım.

 

“ŞİİR, TOPLUMUN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞUNUN YANLIŞ ANLADIĞI BİR ŞEY”

 

Edebiyat türleri arasında şiirin yeri konusunda sen ne düşünüyorsunuz? Sizce şiir kitapları hak ettiği değeri buluyor mu?

Necip Fazıl bir mısraında Allah’ı şöyle anıyor/anlıyor : “Bildim seni ey Rab , bilinmez meşhur ! “

Teşbihte hata olmasın, toplumumuzda şiir de böyle. Şiir milli sporumuz. Şiir herkesin dilinde ve çoğu kimse şiirin ne olduğundan/ne olmadığından habersiz. Herkesçe bilinen, kutsanan ama toplumun büyük çoğunluğunun yanlış anladığı bir ‘şey’.

Aziz Nesin’e atfedilen bir söz var, “Türkiye’de her üç kişiden beşi şairdir.”

Şair çok, şiir az. Maalesef şiir günümüzde değerinden çok eksiğine bozduruluyor. Bunun birçok gerekçesi var ama burada açması uzun sürer ve zülfüyare dokunur.

 

Yeni kitap projeleriniz olacak mı?

Damlaya damlaya göl oluyor şiirler, belki yarın, belki yarından da yakın, neden olmasın?

 

Son olarak neler eklemek istersiniz?

Okumak bir fazla yaşamaktır demişler. Okudukça bizden önce yaşamış büyük kafaların tecrübelerini giyiniyoruz. Bize pazarlanan modern dünya insanı tüketici olarak konumlandırıyor. Visual (görsel) imajlarla besleniyor çağımız sistemi ya da diğer adıyla kapitalizm. Hayatı gözleriyle yaşamak, görsel medya, insanın zihniyle/ kendiyle arasını açıyor. İzleyici olarak oldukça pasifleşiyoruz. Okumak kişinin düşünsel süreçlerini aktif eden, okuru olaya zihinsel boyutta dahil eden bir eylem. Okudukça kendimize, düşünmeye, var olmaya yaklaşıyoruz. Okuyun sevgili okur, her şeye rağmen okumakta ısrar edin.