“Okumak ve yazmak benim için yaşam biçimi” | Güney Gazetesi Mersin

“Okumak ve yazmak benim için yaşam biçimi”

Kitaplarında halk hikayeleri, türküler ve deyişlerle ilgili araştırmalara yer verdi.

“Okumak ve yazmak benim için yaşam biçimi”


ELVAN KONUK

Ortaokuldayken öğretmeninin ona hediye ettiği ‘Ekmek Kavgası’ kitabından sonra içinde yazma heyecanı başladığını söyleyen Yazar Mustafa Topaloğlu, 2014 yılında Oğulcuklum kitabı ile okuyucu karşısına çıktı. 2017’de Bir Nazar Eyledim ve 2018’de Bizim Köyden İnsan Manzaraları-1’i kitapseverler ile buluşturan yazar ile yazma yolculuğundan, halk türkülerinden ve köylerimizden konuştuk.

1950 Yozgat’ın Oğulcuk ilçesinde doğan Yazar Mustafa Topaloğlu, 25 yıllık öğretmenlik hizmetinden sonra yazları Oğulcuk, kışları ise Mersin’de yaşamını sürdürüyor. Okuma ve yazmanın onun için bir yaşam şekli olduğunu dile getiren Mersin Şairler ve Yazarlar Derneği (MEŞYAD) üyesi yazar, “Yazılarım günlük gazetelerde yer alıyor. Öğretmen Dünyası, Çıngı, Alkış ve MEŞYAD Maki Dergilerinde de zaman zaman eserlerim yayınlanıyor. Sosyal medyada Edebiyat Defteri, Bizim Köyden İnsan Manzaraları sitelerinde de yazılarım yayınlanıyor. Kültür ve sanatın yanı sıra hemen her konuda yazıyorum. Öykü, deneme, eleştiri, söyleşi türünde. Hatta ara sıra şiir yazıyorum.  Okumak ve yazmak benim için bir yaşam biçimi oldu. Onlarsız bir hayat düşünemiyorum. Halk kültürü (Folklor) diğer bir ilgi alanım. Özellikle halk türküleri…  Çalar söylerim. Bağlama, kabak kemane, rebap, dilsiz kaval çalıyorum. Bunlar benim hayat yolundaki refakatçilerim, yoldaşlarım” dedi

 

DESTANCILAR OLURDU PAZAR YERİNDE. MUTLAKA BİR DE DESTAN ALIRDIM”

Yazma serüveniniz nasıl başladı? Bu süreci anlatır mısınız?

M.T.: Yazma serüvenim ortaokul yıllarında Türkçe Öğretmeni M. Tekin Üstün’ün teşvikiyle başladı. Ben ilkokuldan sonra iki yıl ara verdim. Köyde kalıyorduk. İmkanlar kısıtlıydı. Babam okumamızı istemiyordu. Elimizden tutan olmayınca köyde kaldık. Bu süreçte köy imamı Celal Hoca’dan Arapça ders aldım. Emsile, bina okudum. Tecvit, kıraat…Bu arada ilkokulun küçük kitaplığındaki tüm kitapları okudum. Boğazlıyan’a cumartesi pazarına canlı hayvan tüccarı Mevlüt Şahin’in hayvanlarını götürürdüm. Aldığım ücret 2,5- 3 lira idi. Bu paranın yarısını kitaba verirdim. Maarfi Kitabevinin yayınladığı halk hikayeleri Kerem ile Aslı, Karacaoğlan, Pir Sultan, Aşık Garip ile Şah Senem, Elif ile Yaralı Mahmut…  kitaplarını birer birer okuyup hatmettim. Sonra Hz. Ali Cenkleri, Hayber Kalesi, Kerbela Vakası vb…Destancılar olurdu Pazar yerinde. Mutlaka bir de destan alırdım.  

İki yıl aradan sonra ortaokula başladık. Hacı Ömer ağabeyim elimizden tuttu. Onun sayesinde okullu olduk. Benden üç yaş küçük kardeşim Mehmet’le aynı sıralarda oturup aynı ders kitaplarından faydalandık.  

O yıllarda Boğazlıyan’dan Oğulcuk’a şimdiki gibi yol yok. Motorlu taşıt da…Altmışlı yıllardan bahsediyorum. Yaya gelir giderdik. Bir derste ben bu yolculuğumuzu yazdım. Öğretmenimiz çok beğendi. Sınıfa sesli olarak okudu. Bana da Orhan Kemal’in Ekmek Kavgası hikaye kitabını hediye etti. Dünyalar benim oldu. Ondan sonra kim tutar beni?.. O gündür bu gündür aynı heyecanla yazmaya devam ediyorum.  

Halk bilgisi üzerine araştırmalarınızın olduğunu biliyoruz. Aynı zamanda halk türkülerini dinleyip yorumluyorsunuz. Kitaplarınızda türkülerle ilgili araştırmalarınıza yer verdiniz mi?

M.T.: Türkülerle ilgili araştırmalarımı paylaşıyorum. Kitaplarımda bunlara yer verdim. Türkülerin hikayesi, bazı türkü ve deyişlerde yapılan yanlışlara dikkat çektim. Bir örnek vereyim: Acem Kızı türküsü Neşet Ertaş’ın bilinir. Halbuki bu türkü Âşık Hüseyin’in.  Türkülerle ilgili epey dökümanım var. Bunlar kitap olacak inşallah. Maddi imkan meselesi.

 

“KİTAPLAŞMAYI BEKLEYEN DOSYALARIM VAR”

Aldığınız ödüllerden bahseder misiniz?

M.T.: Halk Bilimleri Akademisi’nin Yaşar Kemal anısına 2015’te açtığı yarışmada Halk Bilgisi Araştırma dalında ‘Ağ Gelin’le üçüncü oldum. Yine Halk Bilimleri Akademisi’nin 2017’deki yarışmasında Halk Bilgisi Araştırma dalında ‘Şarkışlalı Aşık Serdari’ çalışmasıyla birincilik ödülünü aldım.  

Yeni kitap çalışmalarınız var mı?

M.T.: Kitap olmayı bekleyen dosyalarım var. En yakın zamanda köyüm Oğulcuk’la ilgili “Bozkırda Bir Köy Oğulcuk” kitabım yayınlanacak. Türkü Söyledim Sana, Türkü Söyler Dillerimiz, Türküler Bizi Söyler, Ben Feleği Gördüm, Gönül Penceresi, Divan Bahçesi …kitaplaşmayı bekleyen dosyalarım.  

 

BAZI TÜRKÜLERİN PEŞİNE TAKILIR GİDERİM”

Son olarak neler söylemek istersiniz?

M.T.: Türkülerle haşir neşir olmak benim hayatımın bir parçası olmuş. Bizim Köyden İnsan Manzaraları’nda Neşet Ertaş’ın çalıp söylediği “Seher Vakti Çaldım Yârin Gapısını” türküsünü ben de çaldım söyledim ve paylaştım. Söyleyemez miyim? Söylerim tabii. Vay bunu söyleyen sen misin? Bir okurum şöyle yazmış. Ben virgülüne dokunmadan aktarıyorum: “Hiç hoş bir şey değil kocaman adam şeytan aletiyle kendini eğlendiriyor ne kadar ayıp ve abes bir şey çok üzüldüm.  Saçlar bembeyaz olmuş yüzü kırış kırış olmuş hala şeytan aletiyle tatmin olmaya tatmin etmeye uğraşıyor ne kadar çirkin çirkef bir şey tek kelimeyle kınıyorum ayıplıyorum”  

Ben de şöyle yanıtladım: “Şeytan bunun neresinde be ya? Ben kınamıyorum, ayıplamıyorum. Herkes bildiğini işler kardeşim...” Şeytan aleti dediği bağlama. Bağlama çalmak çirkin ve çirkef bir şey imiş. Vay vay ki vay vay!  

Türkü söylemeyi severim. Türkü dinlemeyi de…Hele hele bazı türkülerin peşine takılır giderim. Araştırırım. Bulur buluşturur yazarım ve paylaşırım.  

Bu bana yaşama sevinci veriyor. Beni gönendiriyor. Halk hikayeleri de…Kimisi trajik, kimisi komik…Ama hepsi bizden. “Bizim köy” derken de sadece Oğulcuk’u kastetmiyorum. Tüm köylerimizi, kentlerimizi, Anadolu’yu kastediyorum.  Okumaya, yazmaya; çalıp söylemeye devam diyorum.