Mahallede endişe var | Güney Gazetesi Mersin

Mahallede endişe var

TOKİ ve belediye, senelerdir müstakil evlerde yaşayan yurttaşları apartmana geçmeye ikna etmeye çalışıyor. Yurttaşların iki endişesi var: 1) Borçlanacak mıyım? 2) Müstakil evin rahatlığını apartmanda bulabilecek miyim?

Mahallede endişe var


ABİDİN YAĞMUR

 

Çay Mahallesi 1960’lı, 70’li yıllarda ATAŞ lojmanlarından yüksek duvarlarla ayrılırdı. Duvarın öbür yanında ATAŞ çalışanları bambaşka bir yaşam sürerken bu yanında Çay Mahallesi’nin yoksul sakinleri sade bir yaşam sürerdi. Artık ATAŞ lojmanları yok. ATAŞ arazisi ile Çay Mahallesi’ni jiletli teller de eklenmiş sac duvarlar ayırıyor. Duvarın gerisinde ise TOKİ ve Akdeniz Belediyesi’nin yapımını sürdürdüğü toplu konutlar var. Mahalle sakinleri, duvarın öbür yanında yükselen toplu konut apartmanlara mesafeli, temkinli bakıyor. Konuştuğumuz birçok kişi, “Apartman bize göre değil. Müstakil evlerimizden çıkmak istemiyoruz” diyor. Evlerini bırakıp üstüne bir de TOKİ’ye borçlanma korkusu da vatandaşlar arasında hâkim.

Akdeniz Belediye Başkanlığı koltuğunda oturan her siyasetçinin birinci gündemi Çay Mahallesi’nde kentsel dönüşüm konusu oldu. Şehrin birçok mahallesinde çarpık yapılaşma olmasına rağmen nedense Çay Mahallesi hep kentsel dönüşüm ile anıldı. TOKİ projeler yaptı, belediye idareleri bazen destekledi, bazen karşı çıktı.

Akdeniz Belediye Başkanlığı koltuğuna oturan siyasetçilerden kentsel dönüşüm projesi için en çok çaba harcayan isim Mustafa Gültak oldu. Gültak, AKP’li olmasının avantajını da kullanarak TOKİ’yi Çay Mahallesi’nde ATAŞ arazisinde toplu konut yapmaya ikna etti. Türkiye’de eşine pek rastlanmayan bu sistemde vatandaşın projeye rızası, ortaklığı beklenmeden binalar yükseltildi. Binalar bittikten sonra Çay Mahallesi sakinlerine “Kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz” diye sorulacak. Kabul ederlerse sorun yok, insanlar ATAŞ arazisini mahalleden ayıran duvarı aşıp apartmana taşınacak. Ama “borçlanmak istemiyoruz” diyerek reddederlerse ne olacak? İşte orasını mahallede kimse bilmiyor.

 

“BURALARI GÖZDEN ÇIKARMIŞLAR”

Çay Mahallesi’ne gittiğimizde yağmur çiseliyordu. Geceden yağan yağmur mahallenin sokak aralarında göllenmelere neden olmuştu. Fotoğraf çektiğimizi görenler, “Bu çukurları yazın. Kışın çamur, yazın toz oluyor” diyorlardı.

Belediye kapıların önüne kadar su çalışması yapmış, sonra sokaklar öylece kalmış. Yağmurda su birikmesi bundan. Mahallenin güney ucundaki yeşillik alanla cadde arasında ise moloz yığınları, asfalt atığı yığınları var. Bir mahalleli, “TOKİ evleri yapılacak diye bizim bu sokaklarımızı yapmıyorlar. Buraları gözden çıkarmışlar” diyor.

 

“BİZ O KONUTLAR İÇİN BU MAHALLEYE GELMEDİK”

Mahalleden bir vatandaşla sokak ortasında sohbet ederken konuyu TOKİ konutlarına getiriyoruz. Kulak misafiri olan kadınlar, erkekler etrafımızı sarıyor. Herkesin gündeminde bu konu var. İçleri dolu. Söyleyecek çok sözler var ama nereden başlayacaklarını bilemiyorlar.

Bir mahalleli, “30 senedir burada oturuyoruz. Biz o konutlar için bu mahalleye gelmedik. Başkalarına satacaklarsa satsınlar onlar otursunlar.  Belediye başkanı da, muhtar da gelip bizim kapımızı çalmadı, fikrimizi sormadı. Sen bir gazeteci olarak hangi kapıyı çalarsan çal söyleyecekleri şudur: Biz istemiyoruz” diyor.

Mahallenin en eskilerinden yaşlıca bir erkek, kentsel dönüşüm konusu açıldığında, Çay Mahallesi’ndeki evlerin küçümsenmesine incinmiş. “Gidelim bakalım benim evime” diyor. “İddia ediyorum benim evim Mustafa Gültak’ın oturduğu ev gibi, temiz, içi yapılı. Her şeyimi yaptırdım ben.”

 

“SEN BELEDİYE BAŞKANISIN. GEL HALKLA KONUŞ”

Akdeniz Belediye Başkanı Mustafa Gültak’ın, “Eğer mahalle halkı kabul ederse konutlar Çay Mahallesi sakinlerinin. Kabul etmezlerse başkalarına veririz” şeklinde açıklamalarının olduğu söylentisi mahallede herkesin dilinde. Bu sözü önemsiyorlar ama belediye başkanının mahalleyi gezmemesinden şikayetçiler.

Bir vatandaş, “Sen bir belediye başkanısın. Gel mahalleyi gez. Encümeninle beraber gez, halka anlat. Halk o zaman ya evet der ya hayır der bir şey söyler. Ama sen geliyorsun bir saat orayı geziyorsun. Oraya geldiğini de internetten görüyoruz.  Buraya gelsin, vatandaşı toplasın anlatsın. Şu sokakların haline bakın. Çamur içinde. Araba yürüyemez. Biz burada insanız ya” sözleriyle anlatıyor tepkisini.

 

“ALİ GELİYOR BİR ŞEY SÖYLÜYOR, VELİ GELİYOR BİR ŞEY SÖYLÜYOR”

Belirsizlik en çok şikâyet edilen konuların başında. “Anketçiler” dedikleri birtakım insanların mahallede gezmesinden rahatsızlar. Okuma yazma bilmeyen, Türkçe bilmeyen yaşlı insanlara anketçilerin soru sormasını istemiyorlar.

Bir vatandaş, belirsizliği şöyle özetliyor: “Ali geliyor bir şey söylüyor, Veli geliyor bir şey söylüyor. Bu insanlara bilgi veren yok. İnsanlar evini, yurdunu bırakmış gelmiş buraya. 20 sene çalışmış bu evleri yapmış. İnsanlar bu evlerini bırakamaz.  Sokaklar aylardır böyle. Bir yağmur yağdı mı göl oluyor. Aynısı çarşıda olsa bir günde kapatırlar.”

 

“BU DÖNEMDE HERKES MÜSTAKİL EV ARARKEN BİZ NİYE BIRAKALIM”

Çay Mahallesi’nde konuştuğumuz bazı vatandaşların TOKİ’nin kentsel dönüşüm projesi hakkındaki görüşleri şöyle:

Ramazan Dengir: Mahallede anketçiler geziyor, kanun var, mahallenin bir kısmı kabul ederse evleriniz yıkılır diyorlar. Şu an herkes belirsizlik yaşıyor. Evimize tadilat yapacak olsak yapamıyoruz. Biz evimizi yapmak için senelerimizi verdik. Gecemizi gündüzümüze kattık bu evimizi yaptık. Şimdi bütün emeğimizden nasıl vazgeçelim? Ben 25 yıldır bu mahallede yaşıyorum. Halkın büyük kısmı hayır diyor. Evleri yıkık dökük olan bazı insanlar var. Onlar da zaten burada oturmuyor artık, evlerini Suriyelilere kiraya vermişler gitmişler. Bir tek onlar evet kabul ederiz diyorlar.  Bizim evimizin içi yapılı, pencereleri yapılı. Tertemiz. Müstakil evimiz. Pandemi döneminde herkes müstakil ev istiyor. Biz neden müstakil evimizi bırakıp da apartmana gidelim. Ben 6 yılda evime 100 milyar yatırdım. Tırnaklarımla yaptım. Bu emeğimi neden bırakayım.”

 

“BİZİM ALIŞTIĞIMIZ BİR KÜLTÜRÜMÜZ VAR”

Mehmet Emin: Ben çocukluğumdan beri Çay Mahallesi’ndeyim. Mahalle ortamında büyüdük. Herkes herkesi tanır. Çoğu zaten akrabamdır. Biz burada müstakil evlerde yaşamaya alıştık. Bizim bir kültürümüz var, alışkanlıklarımız var. Mesela tandır ekmeği yiyoruz biz. Tandırlarımız var. Evimizin bahçesini kullanıyoruz, damını kullanıyoruz. Apartman da bu rahatlığı bulamayız. Bu mahallede ailelerin çok çocuğu olur. Kiminin 5 çocuğu var, kiminin 6 çocuğu var. Bir apartmana 250 kişi sığdıracaklar. Rahat edemeyeceğiz, tartışmalar olacak. Biz burada evlerimizi yaptık. Evlerimiz başkalarına kötü gelebilir ama bizim için yuvamızdır, güzeldir. Halkın büyük kısmı evlerinden çıkmak istemiyor.

 

“O APARTMANLAR BANA LAZIM DEĞİL”

Hatun Polat: Ben burayı 400 bin liraya aldım. Bu evler yıkılacak, bize ne vereceksin? Bize yazık değil mi? Kabul etmeyeceğiz, vermeyeceğiz. Benim kafam artık çalıştı. Ben evimin içinde oturacağım, isterse gelsin benim üzerime yıksın. 2 oğlum, 2 gelinimle oturuyorum evimde. O gelin nereye gidecek, oğlan nereye gidecek. Biz ihtiyarız, nereye gideceğiz. 48 yıldır Mersin’deyim yapabildiğimiz bir tek o ev. O apartmanlar bana lazım değil. Oturan gelsin konuşsun gitsin otursun ama ben oturamam.

 

ÇAY MAHALLESİ’NDE BİR BİLGE “GÖNLÜMÜ KIRARSAN, BUNU UNUTMAM”

Çay Mahallesi’nin ara sokaklarında gezerken Mehmet Sezer ile karşılaşıyoruz. Gazeteci olduğumuzu anlayınca hemen konuya giriyor. 65 yaşındaki Mehmet Sezer bir çırpıda şunları söylüyor:

“52 senedir bu mahalledeyim. Bu kadar çabadan sonra elimizde bir evimiz var.  Bu yaştan sonra borçlu olmak demek aç kalmak demektir. Yani ben gider bir kümeste yaşarım ama borçlu olmak istemem. Sermaye acımasızdır. Yarın banka acımaz ki krediyi ödemediği takdirde bir, iki, üç çağırır kardeşim sen niye ödemiyorsun? Elindekini de alır. Ondan sonra sen nereye gidersin. Bunun için halk korkuyor. Aklı başında, halkını mutlu etmek isteyen bir sistem, bunu sizin için yaptık, sizi borçlu etmeyeceğiz der. Bu sözlerinin arkasında dururlarsa halk tabi ki güzel bir yaşamı kabul eder. Ama elindekini de kaybedecekse herkes olumsuzdur. Gelmişler, kentleşme filan, ya geçin bunları, bunlar bebeklere ninni bile diye söylenmez. Kandırmaktır. Açık, dobra olmalı. Ha copuyla, silahıyla kırarsın alırsın elinden. Ama bir sistem bunu yapmamalı. Demokrasi niçin var? Daha iyi, kaliteli bir yaşam için vardır. Sende bunu kalkıp dilim varmıyor ama diktatörlük yapıp da kafama vurup da elimdekini alırsan tabi ki ben sana karşı olurum. Evet sineye çekerim. Ama hiçbir zaman için seni unutmam. Gönlüm kırılır. Bu yaşam, bu ülke, dünyanın hiçbir yerinde bu güzellik yok. Ama sen içindeki insanları mutsuz ediyorsun. Yazıktır, günahtır.  50 kere anket yapsan, 50 kere de konuşma yapsan da aklı başında konuşma budur. Suyu, elektriği buraya kimler getirdi eğer gecekonduysa. Tapusuz evler ise bugüne kadar neredeydi. Sanki devletin haberi ilk defa oluyormuş gibi haberler söylüyorsun. Herkes kendi imkanlarıyla bir yuva kurmuş. Sen de bunu gelip başına yıkma. Daha güzellerini yap. Ben gerçekten bu insanları mutlu edeceklerine inanmıyorum. 65 yaşındayım. 1969’un aralık ayında bu memlekete geldim. O gün bugündür a bugün yaşayacağız, a bugün refah bulacağız dedik, gittikçe geriye gidiyoruz. Umudumuz güzel bir yaşam. Dilerim sesimizi de duyarlar. Gelirler bu insanların halini görürler. 50 sene, 60 sene zor bela uğraşıp bir yuva, kümes de olsa onun yuvasıdır, yarın onun başına yıkarsan mutsuz edersin, sokaklara bırakırsın. Günahtır.”