Yollar, şehirler, bir de çocuklar… | Güney Gazetesi Mersin

Yollar, şehirler, bir de çocuklar…

Yollar, şehirler, bir de çocuklar…


 

ABİDİN YAĞMUR

 

Sait Dervişoğlu mühendislik eğitimi almış, iş dünyasında yoğun bir tempo ile çalışmış bir iş insanı. Yakın zamana kadar herkes onu iş insanı Sait olarak tanıyordu ama Ruhuma Mektuplar adlı şiir kitabıyla önce gezgin, şair yönünü gösterdi, sonra kız çocukları için düzenlediği tablet kampanyası ile sosyal sorumluluk yönünü gösterdi. Sait Dervişoğlu şimdilerde kız çocukları için şiirin etrafında ilmek ilmek örülen bir dayanışma kampanyasını büyütüyor. Bir şair duyarlığıyla cehalete, çocuk yaşta evlendirilmelere, töre ve namus adı altında işlenen cinayetlere isyan ediyor.

-Şiir tutkunuz ne kadar eskiye dayanıyor?

SAİT DERVİŞOĞLU: Lise yıllarımdan beri iyi bir şiir okuyucusuyum. Sanırım Orhan Veli bana şiiri ilk sevdiren şair olmuştur. Sonrasında birçok şairin şiirlerini okudum. Başucumdaki kitaplığımda her daim onlarca şiir kitabı bulunur ve mütemadiyen Türk ve dünya edebiyatından şairlerin şiirlerini okurum. Şiirin her türünü seviyorum. Aruz veya hece ölçüsünde ya da serbest tarzda yazılmış olması önemli değil. Ben şiirde duyguya bakıyorum. Beni alıp götürebiliyorsa nasıl yazıldığının hiçbir önemi yok. Şiir duygudur, şiir aşktır ve her dönem insanlar aşkı en iyi şiirle tarif etmişler. Geçenlerde karşıma 3000 yıl öncesinde yazıldığı tahmin edilen bir Likya şiir çıktı. Binlerce yıl önceki bir medeniyetin onlarca taşa, kayaya, duvara, parşömene yahut mezar taşına sığdıramayacağı o upuzun mesajların yalnızca birkaç satırlık bir şiire sığabilmesi sanırım şiirin sihrinin ve evrenselliğinin en önemli kanıtıdır.

 “Beni bulamazsan üzülme,

Eşyalarımı bulacaksın.

Kestiğim taşları, açtığım yolları,

İşlediğim heykelleri bulacaksın.

Ve göreceksin ki binlerce yıl öteden,

Parmak izlerimiz değecek birbirine...”

 -Mühendislik eğitimi almış, iş dünyasında yer almış bir insansınız. Genelde bu meslek grubunun sanata uzak olduğu düşünülür. Siz nasıl başardınız o tempo içinde üretmeyi?

SAİT DERVİŞOĞLU: Mühendislik tatbiki bilimdir, sırf uygulama gibi gözükür, ama içinde kuvvetli bir sanat vardır. Tarihe dönüp baktığımızda, ünlü mühendisler aynı zamanda ünlü sanatçılardır. Ünlü tarihi sanat eserlerinde sanat ve yapı ilişkisinin iç içe olduğu görebiliyoruz ancak günümüz yapıları için bu ilişkinin “yeterli derecede kurulmadığına” dönük birçok tartışma sürüyor. Ben bu tartışmada sanatın ölümsüzlüğünün ancak iyi bir mühendislik ile destelendiği vakit sağlanabileceği düşüncesi tarafındayım.  Geçenlerde bir köşe yazarımız sanırım yaptığım işlerle ilgili olarak bana şöyle bir mesaj gönderdi: “Başını masasından kaldırmayan, yaşamla, toplumla, kültürle, sanatla ve doğayla hatta insanla bağını koparan değil, yarattığı ekonomik faydayı, toplumsal faydaya dönüştürecek katılımcı, eşit ve adil çözüm ile ortak refah odaklı iş insanlarımızın daha da artmasını istiyorum.” Sanırım bu yorum da bu sorunuzun bir kısmını cevaplıyor.

 -Kitabınızda kadim şehirleri gezdim, yaşadım diyorsunuz. O şehirler şiir yazmanızda etkili oldu mu?

SAİT DERVİŞOĞLU: İşim dolayısıyla dünyanın bir çok kadim kentini dolaştım. Seyahatlerimde işimden arta kalan zamanlarımda hep o şehrin tarihi yerlerini gezmeyi tercih etmişimdir. Bir yere girmeden önce gideceğim yeri okurum ve eğer orada bolca tarih varsa ciddi bir araştırma yaparım. Ne, neden, nasıl, niçin gibi soruları sorarım? O şehrin efsaneleri var ise mutlaka bulur okurum. Çoğu insan için sadece tarihi bir duvar yahut bir su kanalı benim için bazen saatlerce fotoğrafını çektiğim, dokunduğum ve yanında oturup hayal kurduğum bir mekân haline dönüşüverir. Şiir bir hayat birikimi ve bazen bir hayal dünyası. Sanırım o kadim şehirlerdeki yaşanmışlıklara dair hayallerim şiirlerimde etkili olmuştur.

 -Sizi en çok etkileyen şehir hangisi oldu? Neden? Neler gördünüz orada?

SAİT DERVİŞOĞLU: Birkaç kez gitme fırsatı bulduğum, her seferinde ayrılırken hüzünlendiğim ve geri gelmek istemediğim o kutsal şehir Kudüs. Hani derler ya bazı şeyler anlatılmaz, yaşanır. Kudüs öyle bir şehir işte. İçinde birbirinden ayıramayacağınız kadar iç içe geçmiş tarihin olduğu, sokaklarında yürürken attığınız her adımda sizi geçmişe götüren ve bazen bir an da olsa sanki bin yıl öncesine gittiğinizi düşündüğünüz, üç semavi dinin buluştuğu o kutsal şehir Kudüs. Kudüs’te Mescid’i Aksa, Kubbet-üs Sahra, Mescid-i Burak, Kıyamet Kilisesi, Batı Duvarı gibi birçok tarihi ve kutsal yeri gördüm ama sanırım en önemlisi ben Kudüs’te beraber barış içinde yaşanılabilirliği ve hoşgörüyü gördüm…

 -Mersin için ne söylersiniz. İş insanı, mühendis Sait için Mersin ne demek? Şair Sait için ne demek?

SAİT DERVİŞOĞLU: Mersin belki doğduğum değil ama doyduğum şehir. 2 yaşında iken ailemle birlikte göç etmişiz Mersin’e. Üniversiteden sonra İstanbul’da kalmak yerine Mersin’de yaşamayı seçmem sanırım bu şehre olan sevgimden dolayıdır. Mersin benim için Akdeniz’dir, doğadır, tarihtir, güneştir, Çukurova’nın bereketidir, taze balıktır, limon çiçeği kokusudur, Pompeipolis’tir, kum tepeleridir, palmiye ağaçlarıdır, kış ortasında yazdır, Toroslardır, Bolkarlardır, hoşgörüdür, farklı kültürlerin buluşmasıdır, kış ortasında buram buram kokan nanedir, maydanozdur, Medetsiz’dir, Bulgar Bozoğlan’dır, Uzuncaburç’tur, Tarsus’tur, Kleopatra’dır, Çiçeron’dur, St. Paul’dur, Hz. Danyal’dır, üç dinin buluştuğu tek mezarlıktır, Karboğazı’dır, Kuvayi Millliye’dir, Kilikya’dır, Yumuktepe’dir, Adamkayalar’dır, Cennet Cehennem’dir, sıkmadır, gözlemedir, yayık ayranıdır, yengeçtir, nar ekşisidir,  Tisan’dır, Aynalıgöl Mağara’sıdır, Cehennem Deresi’dir, Göksu’dur, Kanlıdivane’dir, Kızkalesi’dir, ticaret köprüsüdür, serbest bölgedir, iş gücüdür, sanayidir, tarımdır, kırmızı topraktır, seradır, bağdır, bahçedir, emektir, verimliliktir, mavidir, yeşildir, turuncudur ve bu satırlara sığdırması güç olan saymakla bitmeyen güzellikleri içinde barındıran o güzel şehirdir. Ve bir de sayamadığım onca güzelliği ve değeri aynı anda içinde barındırmasına rağmen hala hak ettiği yere gelememiş talihsiz bir şehirdir Mersin…

 -Şiir kitabınız sosyal çevrenizde nasıl karşılanıyor? Gündelik kaygılardan biraz olsun sıyrılıp şiir sohbetleri yapılmasına vesile oluyor mu?

SAİT DERVİŞOĞLU: Kitabımı çıkarmadan önce şiirlerimi bazı yakın dostlarım ve sosyal çevrem ile paylaştım. Şiirlerin kitaba dönüşmesinde belki de onlar bana cesaret verdiler. Pandemiden ötürü çok fazla buluşamasak da artık dostlarım ile sohbetlerimizin büyük bir kısmını şiir kitabım oluşturuyor diyebilirim. Herkesin kendini bulduğu bir şiir, aforizma yahut denem yazım oluyor ve üzerinde konuşuyoruz. Şiirlerimi onlar yahut ben seslendiriyorum. Çok keyifli geçiyor. Bir yandan yazma serüvenim devam ediyor ve yeni yazdığım şiirlerimi de onlarla ilk kez paylaşıyorum. Onlardan aldığım güzel geri dönüşler beni mutlu ediyor.

 -Kitabınızı bir sosyal sorumluluk projesi için kullanıyorsunuz. Neden kız çocukları? Neden kız çocuklarını okutmak önemli?

SAİT DERVİŞOĞLU: Dünyaya bakacak olursak aslında en mağdur ve dezavantajlı kesimin hala kız çocuklarımız olduğunu görüyoruz. Çocuk yaşta evlendirilmek zorunda bırakılan ve eğitimini tamamlayamayan, hayatı boyunca mağdur milyonlarca kadın.  “Cehaletin elinden bir kız çocuğunu çekip de alsak”  diye çıktığım bu yolda bu çocuklarımızın sesini duyurmak için fırsat verilen her platformda onların sesleri olmaya devam edeceğim.  Şöyle bir mesajım var: “Ruhuma Mektuplar” bir damla duygu, bir satır özlem, bir avuç umut, bir bakış hüzün hepsi hepsi… Yazılır, çizilir, okunur, okunmaz, alınır, saklanır yahut hediye edilir. Kah Gülümsetir, kah ağlatır, kah ah çektirir…  Belki de okunur sevgiliye göz göze, yahut arkasından… Elbet kalkar bir gün tozlu raflara, unutulur gider o biçare kadınlarımız gibi… Bu ülkede hala 13 yaşındaki kız çocukları evlendirilmeyi pardon satılmayı bekliyor. Sevmek nedir? Aşk nedir? Seçmek nedir bir tarafa özgürlüğün kelime anlamını bile bilmeyen ve 13 yaşında hiç tanımadığı kendisinden yaşlı bir adama babası tarafından evlendirilmeye zorlanan, o adamın bilmem kaçıncı karısı olmaya mahkum,  elinden kaçıp gittiği vakit ağabeyleri tarafından kurşuna dizilen adına namus denilen göğüs kabartan, gurur duyulan bir değil, bin değil, on bin değil, buraya dikkat. Hala yaşayan yüzbinlerce kadın var. Yineliyorum özgürlüğün kelime anlamını bile bilmeyen... Seçmek bir yana, sadece umarım iyi bir adam tarafından seçilirim diye her gün dua eden binlerce mağdur kadın…. İsimleri Ayşe,  Fatma, Emine her neyse… İsimleri kutsal. Hatta cennet ayaklarının altında. Lafa gelince mangalda kül bırakılmayan ama aslında sadece birer yaratık gözüyle bakılan yüzbinlerce kadıncık... Sadece bu ülkede olsalar keşke. Kölelik en acımasız hali ile devam ediyor… “Cehaletin elinden bir kız çocuğunu çekip de alsak”  Alsak da, mesela sadece kendisi olabilse  Tüm kalıplarından, dogmalarından ve yazgılarından kurtarsak yıksak o kara duvarlarını tek tek . Silsek o kara duvarlara yazılmış tüm yalanları. Kırsak o girdiği kafesteki tahta parmaklıkları bir bir. Kırsak da salıversek. Kuş olup uçsa bir beyaz güvercin gibi istediği yere öyle hür. Uçsa da…  “Ruhuma Mektuplar” bu yolda yalnızca bir çakıl taşı….

-Kampanyanızın bu kadar ilgi göreceğini bekliyor muydunuz?

SAİT DERVİŞOĞLU: Kitabımın en son sayfasına “Bu kitabın tüm gelirleri ve telif hakları yazar tarafından kız çocuklarının eğitimine bağışlanmıştır” yazmıştım ama nasıl bir yardım yapamayacağımı bilmiyordum. İlkokul öğretmeni bir dostum çok başarılı bir kız öğrencisinin tablet bilgisayarı olmadığı için uzaktan eğitime bağlanamadığını, bu yüzden çok üzgün olduğunu ve kitabımın gelirleri ile kendisine tablet yardımı yapıp yapamayacağımı sordu. Hemen o an evimde bulunan ve hiç açılmamış bir tablet bilgisayar olduğunu ve çocuğumuza verebileceğimizi söyledim. Sağolsun çocuğumuza iletti. Ertesi gün çocuğumuzun ailesi çocuğumuzun o tablet bilgisayara sarılmış mutlu bir fotoğrafını gönderdi. O an sanırım kafamda bir şimşek çaktı ve bu yolun doğru bir yol olduğunu ve devam etmem gerektiğini hissettim. Mersin’imizin çok değerli iş insanlarına kitabımı hediye ettim ve karşılığında kendilerinden kampanyamıza tablet bilgisayar bağışında bulunmalarını rica ettim. Sağolsunlar hiçbiri geri çevirmediler ve kampanyamız bir kartopu gibi büyüdü. Sosyal medya üzerinden kampanyamızı tanıttık. Tablet dağıtımlarında yazılı ve görsel medya bizleri haber yaptılar ve daha fazla insana ulaştık. Kampanyamızı tanıtmak için STK başkanlarımızı, belediye başkanlarımızı ve mülki amirlerimizi ziyaret ettik. Şu ana kadar binin üzerinde tablet bilgisayar dağıtılmasına vesile olduk ve bugünlere geleceğimizi beklemiyorduk.

 -Tablet bilgisayara ulaşamayan çocuk sayısının bu kadar fazla olduğunu biliyor muydunuz projeye başlarken.

SAİT DERVİŞOĞLU: Maalesef bilmiyordum. Türkiye ve tüm Dünya pandemiye hazırlıksız yakalandı ve maalesef birçok çocuğumuz uzaktan eğitime bilgisayarı olmadığı için ulaşamadı. Devletimiz ve milli eğitimimiz zaten yüz binlerce tablet bilgisayarı çocuklarımıza dağıtıyor. Bizde bu dağıtıma naçizane bir katkı sunalım ve diğer şehirlerdeki iş insanlarına da örnek olalım diye bu kampanyayı başlattık.

 -Son olarak, kitabınızın arka kapağında “Siz hiç gittiniz mi?” diyorsunuz. Ben gittim ve hafifledim diyorsunuz. Hafiflemek isteyenlere ne öneriyorsunuz?

Bazen insanın hayatın telaşlarını ve endişelerini bir kenara bırakarak oturup sadece düşünmesi lazım. Sporda verilen molalar gibi hayatta da mola vermek gibi. Sanırım “gitmek” bende böyle bir  molaya denk geldi. Sürekli olarak yarınımız planlarken, o en kıymetli anlarımızı hep kaçırıyoruz ve maalesef çoğunlukla anı yaşayamadığımızı ömrümüzün son nefesinde fark ediyoruz. Okuyuculara önerim hayatın yalnızca şimdi yaşandığını ve anı anda yaşamalarını ve o en güzel ve bir daha gelmeyecek olan anlarını kaçırmamalarını tavsiye ediyorum.  Sanırım bazen an da kalıp, bir durup zaman biraz yol vermek lazım.