“Covid aşısında endişeye gerek yok” | Güney Gazetesi Mersin

“Covid aşısında endişeye gerek yok”

Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Tayyar Şaşmaz, Covid-19 salgını sürecinin en çok merak edilen konularından biri olan aşı konusunu gazetemize değerlendirdi.

“Covid aşısında endişeye gerek yok”


Bulaşıcı hastalıklara karşı kullanılan aşıların kişileri o hastalık olmadan bağışık hale getirmek için kullanılan tıbbi araçlar olduğuna değinen Şaşmaz, “Normalde kişiler hastalığı geçirir, hastalıkla ilgili acı ve sorunları yaşar, sonuçta iyileşirlerse hastalığa karşı bağışıklık da kazanmış olurlar. Aşılar, kişilerin hastalık geçirmeden o hastalığa karşı bağışıklık kazanmasını sağlarlar. Sonuçta kişiler hastalığa bağlı acı ya da sorun yaşamadan bağışık hale gelirler.” dedi.

 

“ÇİN AŞISI, ALMAN AŞISI DİYE BİR YAKLAŞIM YOKTUR. HEPSİ BİLİMSEL”

 

Bakterilere ve virüslere karşı değişik yöntemlerle aşı hazırlandığını kaydeden Şaşmaz, mikroorganizmanın canlı olarak kullanıldığı aşılar olabileceği gibi mikroorganizmanın canlılığının alındığı, inaktif hale getirildiği aşıların da olabileceğini anlattı.

Kamuoyunda Alman aşısı, Çin aşısı gibi kavramların bu yöntem farklılarından kaynaklandığını kaydeden Şaşmaz şunları söyledi: “Son 10 yıldır mikroorganizmaların DNA ve RNA’sını kullanarak aşı yapma çalışmaları var. Alman bilim insanları mikroorganizmanın RNA’sını aşı etken maddesi olarak kullandılar. Çin bilim insanlarının yaptığı aşı ise mikroorganizmanın ölü halini içeriyor. Çin aşısı, Alman aşısı diye bir yaklaşım yoktur. Süreç tamamen bilimsel ilerler.  Şu an dünyada Covid-19 hastalığına karşı 235 aşı çalışması var. 65 tanesi klinik deneyler aşamasına ulaştı. Geliştirilmeye çalışılan Covid-19 aşılarından sadece birisi canlı, diğerleri canlı cansız aşı. Aşıların kimisi mikroorganizma ya da onun bir parçasını, kimisi de mikroorganizmanın RNA’sını (mikroorganizmanın geninden bir parçası) içeriyor.  Değişik yöntemler denenir ve süreç tamamen bilimsel ilerler. Klinik aşamadan önce hayvanlar füzerinde deney yapılır. Sonuçlar bilimsel dergilerde yayınlanır.  Klinik dönem denemeleri Faz-1, Faz-2 ve Faz-3 diye ayrılır. Bu aşamada aşı artık insanlarda denenmeye başlanır. Aşı zarar veriyor mu? Yan etkisi nedir? Mikroorganizmayı nötralize ediyor mu diye bakılır. Bu aşamada da çalışmaların sonuçlarının bilimsel dergilerde yayınlanması gerekir.  Faz 1 ve Faz 2 aşının güvenli olduğunu gösterir. Faz 3 çalışması ise büyük gruplarda, farklı ülkelerde, farklı yaş gruplarında yapılır ve aşının etkisi, hastalıktan koruma düzeyi değerlendirilir. Aşıların toplumda yaygın kullanıma girmeden önce bu denemelerin yapılması ve sonuçlarının değerlendirilmesi gerekir. Bu çalışmaların sonuçlarına göre aşının kullanılıp kullanılamayacağına karar verilir.”

 

“KORUMA ORANININ EN AZ YÜZDE 80 OLMASI LAZIM AMA DSÖ YÜZDE 50 BİLE İYİ DİYOR”

 

Şu an farklı ülkelerde Faz 3 aşamasında olan 20’den fazla aşı çalışması olduğunu kaydeden Şaşmaz,  Türkiye’de Faz 3 aşamasının Hacettepe Üniversitesi’nin koordinesinde 24 merkezde 10 binden fazla insanla yapıldığını söyledi.

Bir aşı için etkilidir, güvenlidir, yapılabilir denilebilmesi için koruma gücü oranının yüzde 80 ve üzeri olması gerektiğine değinen Şaşmaz, Dünya Sağlık Örgütü’nün Covid-19 Pandemisinin aciliyetini gözönüne alarak, Covid aşısı için yüzde 50 ve üzerinde koruyuculuk oranını bile uygun gördüğünü vurguladı.

 

“VATANDAŞ BU AŞIYA GÖNÜL RAHATLIĞIYLA GÜVENEBİLİR”

 

MEÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayyar Şaşmaz’ın açıklamalarından bazı satırbaşları şöyle:

“Aşı dünyadaki bulaşıcı hastalıklara karşı kullandığımız en etkili ve en güvenli tıbbi araçtır.  Daha etkili ve güvenli başka bir araç yok. Halkın endişeye kapılmasına gerek yok. Çünkü o kadar bilimsel çalışma yürütülüyor ki, aşı çalışmaları üzerinde o kadar denetim var ki, eğer otoriteler bu aşıyı yaptırmaya karar vermişse halk güvenle bu aşıyı yaptırabilir. Aşı Çin’den geldi, 14 gün boyunca Sağlık Bakanlığı’nın laboratuvarlarında bazı testlerden geçirilecek. Diğer bir ifadeyle aşıyı üreten firmanın beyan ettiği ile sınırlı kalınmıyor ve teyit etmek için ülkemizde de testler yapılıyor. Vatandaş bu aşıya gönül rahatlığıyla güvenebilir, çekinmeden yaptırabilir.  Aşıların yan etkileri mutlaka vardır. Ama bunların çok büyük bir kısmı aşı yapılan yerde ağrı, kızarıklık, şişlik gibi bir hafta on gün içinde ortaya çıkan ve kendiliğinden geçen yan etkilerdir. Genellikle bu lokalize yan etkiler yüzde 5’in altında görülmektedir. Akut alerjik reaksiyon ve anafilaksi reaksiyon ciddi yan etkilerdir ama bu yüzbin ya da bir milyon dozda bir görülür. Allerjik reaksiyonlar aşılara özgü olmayıp, tıbben kullanılan bütün ilaç ve serumlara karşı da gelişebilmektedir. Örneğin penisiline karşı üç bin kişide bir alerjik reaksiyon beklenmesine karşın, bu ilacı bulaşıcı hastalıklara karşı yaygın olarak kullanmaktayız. Genel bir ilke olarak şunu diyebiliriz; Aşılar yapıldığında ortaya çıkan yan etkiler, aşı yapılmadığı ortaya çıkan sağlık sorunlarıyla karşılaştırılamacak kadar azdır, her durumda aşıyı yapmak yapmamaktan daha yararlıdır.”

 

AŞI OLANLAR HASTALIĞI HİSSETMEYECEK, BAŞKASINA BULAŞTIRMAYACAK”

 

“Covid-19 aşısı yapıldığı zaman şunu bekliyoruz. O kişide Covide karşı bağışıklık ortaya çıksın. Ve kişi Covidle karşılaştığında çok hızlı bağışıklık yanıt oluştursun ve mikroorganizma hastalık yapamadan vücuttan atılsın. Bunu bekliyoruz. Koruma oranı yüzde 80 olursa aşı olan her 100 kişiden 80’inde böyle bir bağışıklık gelişecek. Bu kişiler dışarıda Covid-19 etkeniyle karşılaştıkları zaman, hastalığa bağışık oldukları için, mikroorganizma vücutta hastalık yapamadan etkisiz hale getirilecek. Bağışık olanlar hastalık etkeniyle karşılaştıklarını hiç hissetmeyecek ya da belli belirsiz hafif bir enfeksiyon geçirecekler. Hastalık ağırlaşmayacak. Ama yüzde 20’lik dilimde kalanlar bağışıklık geliştiremedikleri için hastalığı yaşayacaklar.  Bazı insanlar ya hiç bağışıklık oluşturamaz ya da zayıf bağışıklık oluştur. Kişilerin biyolojik yapısından kaynaklanır bu farklılıklar.  Bağışıklık kazanan kişi hastalığı hafif geçirir ayrıca virüsü alsa bile bir başkasına bulaştırmaz. Çünkü mikroorganizma o kişinin vücudunda çoğalamaz. Bağışıklık sistemi mikroorganizmayı sınırlar, bulaşıcılık özelliği kazanmadan vücuttan atılır.”

 

“NORMAL HAYATA DÖNMEMİZ AŞILAMA HIZINA BAĞLI”

 

“Toplumda bu pandeminin risk olmaktan çıkması için tek yol var. Toplumun yüzde 65 ila yüzde 70’inin bu hastalığa karşı bağışık olması gerekiyor.  Yani insanların yüzde 65 -70’inin hastalığı geçirerek ya da aşılanarak bu bağışıklığı geliştirmesi gerekiyor. Şu ana kadar ülkemizde insanların yüzde 15 ila yüzde 20 oranında hastalık geçirerek bağışık hale geldiği tahmin edilmektedir. Ama biz aşıyla bir an evvel yüzde 65-70’i bulalım ve hastalığı risk olmaktan çıkaralım istiyoruz. Ya acı deneyimler yaşayarak bağışıklık kazanacağız ya da aşıyla bağışıklık kazanacağız. Mikrorganizmaların bulaştırma gücü farklıdır. Covid’in bulaştırma yeteneğinin 2,5 ila 3 arasında olduğu tahmin ediliyor. 1 kişiden 3 kişiye civarında. Bu nedenle en az yüzde 65’lik bir bağışıklık seviyesiyle o mikroorganizmanın toplumda dolaşması ve salgın yapması önlenir. Bu oranı ne zaman yakalarsak hastalık risk olmaktan çıkar. Ne kadar çok insana ne kadar kısa sürede aşı yapılırsa hayat o kadar hızlı normalleşir. Normale dönmemiz aşılamanın hızına bağlı.”

 

“İNSAN KAYNAĞI VE LOJİSTİK ALANINDA SORUN YAŞAMAYIZ AMA E-NABIZ UYGULAMASI SORUN ÇIKARABİLİR”

 

“Çin’den gelen aşı 2-8 oC sıcaklığında saklanıyor. Almanya’da üretilen aşı ise -70 derecede saklanmak zorunda. Bizim altyapımız, Çin’den aldığımız aşıyı soğuk zincirde saklamaya uygun. ASM’lerin yanı sıra hastanelerde de aşı yapılacak. Aşı yapma ortamını sağlayabilen her sağlık biriminde aşı yapılabilecek. Bu noktada sağlık personeli ve lojistik anlamda sıkıntı yaşayacağımızı sanmıyorum. Burada soru şu: Kime ne zaman aşı yapılacak? İnsanlar aşı olacakları zamanı e-nabız uygulamasından takip edecek. Ama e-nabız online bir sistem olduğu için kişilerin ara ara e-nabız a girip, bakmaları gerekecek. Herkes, özellikle yaşlılar bunu yapabilir mi bilmiyorum, burada zorluklar olabilir. Bunu uygulamada göreceğiz. Eğer e-nabız uygulamasında sorunlar yaşanırsa B planı devreye sokulabilir. Bölgesel olarak riskli kişiler belirlenir ve bu kişiler davet edilerek aşılanır.  Diğer bir sorun aşının tedarikinin devamlılığı ile ilgili. Şu an 3 milyon doz geldi. Geriye kalan dozun zamanında getirilebilmesi lazım.  Çalışmalar aşı sonrası gelişen bağışıklığın kişileri en az 6 ay ila 1 yıl koruyacağını gösteriyor. Ondan sonrasını izlemek gerekecek. Aşı olan kişi 1 yıl sonra da hastalıkla karşılaşabilir. Covidin değişim gücünün gripteki kadar güçlü olmadığı görülüyor. Covid grip virüsü gibi hızlı değişmiyor. Şu an kesin bir şey söylemek için erken ama covid aşısı da grip aşısı gibi düzenli aşı haline gelebilir.”